Şu yaşadığımız temmuz ayının son günlerinde, bu ayda gerçekleşen muhteşem, destansı ve adeta söndü denilen bir milletin küllerini, üzerine serpiştirilmiş ölü toprağı silkeleyerek yeniden bir dirilişini, şaha kalkışını hatırlamamak mümkün değil. Temmuz ayı ve bilhassa 15 Temmuz günü, tarih sayfalarında ve zihinlerde kıyamete kadar yer edecek ve hatta tarih sahnesinden ve gönüllerden hiçbir zaman silinmeyecek.
Hemen hemen her milletin tarihinde zaferlerin, hezimetlerin, medeniyetlerini ve millilik duygularını perçinlediği olaylar ve tarihin yazdığı anlar vardır. Bu tarihi vakalar, o milletin birlik ve beraberliğini arttıran, birbirlerine daha sıkı bir şekilde bağlayan milli duygularını kabartan olaylardır. Genellikle bu olaylar kendilerinden kat kat üstün milletlere, düşmanlara karşı olağan üstü güç, gayret, çaba ve azimle savaşarak zafer elde edilerek gerçekleşir. Tabi ki bu zafer kolay elde edilmemiştir. Birçok yıkım olmuştur. Birçok can feda edilmiştir. Fakat özgürlük ve istiklal kurtarılmış hatta ebede kadar sağlanmıştır. İstikbale, geleceğe güvenle ve gururla bakılmasını sağlamıştır. Gelecek nesillere böyle şanlı bir tarihi bırakmış olmanın onurunu yaşamışlardır.
Tarih bazı milletlere bir misyon ve bir vazife yüklemektedir. Bu ağır sorumluluğun altına giren millet, yukarıda bahsettiğimiz destanları kanla, nice fedakârlıklarla ve yokluklara rağmen altın harflerle tarihine yazdırdılar. İşte bu tarihi şanlı zaferlerle dolu olan milletlerin en başında Türk Milleti gelmektedir. 15 Temmuz gecesini bir diriliş destanına çeviren, elinde hiçbir silahı olmadığı halde tanklara, silahlara hatta havada uçan uçaklara meydan okuyan, çıplak göğsünü mermilere siper eden ve bir gecede tarihin akışını değiştiren ancak Türk Milleti olabilir.
Bu sebeple bu temmuz ayında, 15 Temmuzu ve tarihi misyonumuzu belleklerimize iyice yerleştirerek hatırlamak için bu yazıyı kaleme aldım umarım hatırlarız, unutmayız ve bir daha 15 Temmuzları yaşamayız. Tarihi misyonumuzun ve görevimizin nereden geldiğini ve buğurda neler kaybettik ve kazandık? Bu sorulara cevap verelim.
Bir millet İslam’a girer tarihin yazılışı ve akışı değişir. İslam’a sahip çıkar ve Müslümanların hamiliğini üstlenir. 1000 yıldır İslam sancağını şerefle taşır. Tabi bu zor bir dava, kutsal görevdi. Düşmanlar olacak, hainler çepeçevre kuşatacaktı. Bu düşmanlar tarih boyunca çeşitli entrikalar ve oyunlarla bu milleti yok etmek istediler. Fakat her defasında kendi oyunlarına kendileri düştüler. Haçlı ordusuyla ve zihniyetle, Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında geldiler. Gelenleri bu millet kazmayla kürekle geri püskürttü. Silahla bu milletin bileğini bükemeyeceklerini anladılar. En hassas yumuşak karnımızdan “din hassasiyetiyle” girdiler. 40 yıl boyunca din, hizmet adı altında bizleri uyuttular. 15 Temmuz gecesinde hain emellerine ulaşmak için işgale yeltendiler. Fakat bir şeyi unutmuşlardı; bu milletin ecdadından gelen asil ruhu ve kalplerindeki sonsuz iman gücünü.
İşte, o gece tanklara, kendilerine doğrultulan silahlara hatta havadaki jet ve helikopterlere meydan okuyup sadece ve sadece gönüllerindeki iman silahıyla şehadete yürüdüler. Şanlı bir destan yazdılar.
Bizler ve gelecek nesiller bu şanlı direnişi asla unutmayacağız. Her zaman minnetle şehitlerimizi ve gazilerimizi hatırlayacağız.
Tüm şehitlerimizin önünde saygıyla eğilir ve üç ihlas bir Fatiha okumaya davet ediyorum.