Zafer demek, kazanmak, başarılı olmak, çok istediğin bir şeyi elde etmen, çok arzuladığın şeye ulaşman, muradına ermendir. Hasılı her ne istediysen onu elde etmendir. Zafer sadece kavgayı, mücadeleyi kazanman değildir. Zafer, idealine ve gayretlerinin neticesine kavuşmaktır. Kiminin ideali, avukat, doktor, vali vb. bir kariyer sahibi olmak ve mevki, makamlara nail olmak, kiminin ideali zengin olmak, şan şöhret ve mal mülk sahibi olmak, kiminin ise sevdiği ile evlenmek, mutlu bir yuva kurmak gibi hayatını güzelleştiren ve huzurunu arttıracak şeylere ulaşmaktır.

Zafer düşmanını, hasmını mağlup ederek düşmanının tüm kötülüklerinden, hainliklerinden, şerlerinden emin olmaktır. Yani hasmının sana karşı husumeti ve beslediği tüm kötülükleri sona erdirmendir, bitirmendir. İnsanın en büyük düşmanı ise nefsi ve şeytandır. “Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?” (Yasin 36/60-61) En büyük zaferimiz nefsimizi ve şeytanı yendiğimiz andır. Artık sırtındaki büyük bir yükü indirerek rahat bir nefesle hayata kaldığın yerden kavgasız, endişesiz rahat ve huzurlu bir şekilde devam edebilirsin.

İdealine kavuşman belki de dünyadaki en büyük zaferindir. Çünkü hayatını o idealin için programladın, çalıştın didindin. Bu uğurda zevklerinden, isteklerinden mahrum kaldın, hatta ve hatta aileni ihmal ettin. Bu sebeple ailenle birçok kereler kavga ettin, çok hem de çok zahmetler çektin, birçok fedakarlıklarda bulundun. Fakat inişli-çıkışlı çetin zor yolun sonuna vardığında kazanan sen oldun. Tabi ki bu zaferi ta kalbinin içlerine kadar hissederek tatman ve bu zaferden haz duyman en büyük hakkın.

Evet idealine kavuştun. Her istediğin gibi oldu. Şimdi senden daha mutlusu ve mesut olanı yoktur. Ya sonrası? Yani bu idealine kavuştuktan sonra nasıl bir hayat yaşayacaksın? Acaba bu mutluluğun süreklilik arz edecek mi, rahatın ve huzurun daim olacak mı, o zafere giden yoldaki tüm gayretlerin, çabaların, sabrın, inancın devam edecek mi? İşte bu sorulara cevabın senin maddi huzurdan daha çok gönül huzuruna ve rahatlığına etki edecektir.

Kimileri bir şeyi çok arzu eder, ideali, en büyük gayesi, hedefi haline getirir. Ona da nail olur. Fakat, evet fakat bu idealine kavuştuktan sonra, ne huzur ne de bir mutluluk vardır. Koskoca bir pişmanlık, hayal kırıklığı ve hayattan bezmişlik vardır. Bunun nedeni çok basit. İdealini gerçekleştirip hedefini tutturduktan sonraki hayatın için bir plan yapılmamış, hayal kurulmamış, bu yeni hayat için hiçbir düşünce, fikir yürütülmemiş. Böyle olunca hangi emel, arzu ve gaye olursa olsun insana büyük bir hayal kırıklığı yaşatıyor, hatta büyük bir azaba dönüşüyor. Ne olursa olsun ister kariyer olsun (vali, hâkim, amir) ister mal-mülk olsun ister mutlu bir aile hayatı olsun değişmez. Bunları elde ettikten sonrası için bir plan yapılıp aynı ideal için gösterilen çaba ve gayret olmazsa sonuç hüsran olur. Ne mal mülk ne de makam mevki ve kariyer bir işe yarar.

İşte böyle olunca o zaferimiz mağlubiyete dönüşür. Bütün çalışmalarımız, fedakarlıklarımız boşuna gitmiş olur. Bu duruma düşmemek, zaferimizi mağlubiyete çevirmemek için ilk önceliğimiz gerçek ve büyük bir idealimiz, gayemiz, hedefimiz, isteğimiz, arzumuz, aşkımız olması gerekir. En büyük düşmanımıza karşı her zaman tetikte olmamız gerekir. Nefis ve şeytana fırsat vermemiz gerekir. Bu da gerçek ve hakiki ideal ve aşk cennete girme ideali ve Allah aşkı ile olur. Hepimizin gönünde bir aslan yatar. Hepimizde mal mülk, kariyer sevgisi vardır. Bu sevgiyi cennete ve Allah sevgisiyle bağdaştırdığımızda ölünceye kadar huzuru ve mutluluğu yakalarız.

Yüreğinde cennet sevdasını ve Allah aşkını yaşatan bir kimse hayatını o sevgi ve aşka göre tanzim edecek. Yani dinine ve emirlerine sımsıkı sarılacak ve dini ekseninde bir hayat sürecek. Şimdi diyebilirsin bununla idealimin ne ilişkisi var diye. Dinimi yaşamakla gayelerimi gerçekleştirmeyi aynı kefeye nasıl koyarız? Haydi dinimi çok iyi yaşadım, yüreğimde cennet sevgisini ve Allah aşkını yaşattım idealimi de gerçekleştirdim. Bundan sonra ki hayatımda dini yaşantım mutluluğa nasıl etki eder?

Şunu iyi bilmelisin ki, dinimiz İslam bizlere hem bu dünya hem de ahiret mutluluğunu salık verir. Allah’ın tüm emir ve yasakları bizim bu dünya ve ahiret hayatını kazanmamız yani huzura ve mutluluğa kavuşmamız içindir. ‘’İyi bilin ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.’’ (Yunus 10/62) ayeti de bunu desteklemektedir. İçinde cennet sevgisi ve Allah aşkı olan bir kimse tüm kötülüklerden uzak olur. Her türlü yalandan, hileden, dolandırıcılıktan, hıyanetten, dedikodudan, hasetten, hırstan, tüm kötü ahlaklardan kaçınır. Hal böyle olunca yaptığı işe dört elle sarılarak Allah’ın her an kendisini gördüğü ve gözettiği bilinciyle işine sımsıkı sarılır. Bu da o kişiye yaptığı işin düzgün ve mükemmel yapmış olmanın sevincini gururunu yaşatır. Gelelim asıl meseleye. Dinimiz ve dini yaşantımız zaferlerimizi nasıl gerçek zafere ulaştırır sorusuna yanıt verelim.

Evet zafer kazandın, idealine kavuştun. Bu zaferin ve mutluluğun devam etmesi için devreye dinimiz giriyor. İlk önce dinimiz bize bulunduğumuz makamımızın, yaptığımız işin ve ailemizin bizlerde bir sorumluluğumuzun olduğunu bildirmektedir. Bu sorumluluğu yüreğinde hisseden bir kimse tabi idealine kavuşsa bile işini, makamını, ailesini savsaklamaz, yapılması gerekeni en iyi şekilde yapar. ‘’İki günü eşit geçen ziyandadır’’ (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, no: 2406.) hadis-i şerif ile Peygamberimiz (SAS) hangi makam, mevki ve işte olursak olalım bir gün öncekinden daha iyi yapmamız gerektiğini bildiriyor. Bu da bize ideallerimize kavuştuktan sonra kendimizi koyuvermemizi, aksine daha çok çalışıp daha iyisini elde edinceye kadar durmamamızı teşvik ediyor. Böyle olunca insan idealine kavuşunca çalışmayı bırakmaz o bulunduğu ortamda daha nasıl faydalı olurum, kapasitemi daha çok nasıl artırırım düşünceleri ile kendini bırakmaz, işine sımsıkı sarılır ve huzuru ve mutluluğu kaybetmez.

Daha önemlisi hangi halde olursa olsun, ister hiçbir arzusuna kavuşamamış olsun, idealini gerçekleştirmemiş olsun cennete girecek olması ona bu dünyada huzuru ve mutluluğu kazandırır.

Evet gerçek zafer bir mümin için şeytanı ve nefsini yenerek cennete girdiği andır. Bu dünyalara bedel ve eşi benzeri bulunmaz büyük en büyük zaferdir. Gerçek zaferimiz, hakiki zaferimiz budur. Dünyadaki zaferimiz ise huzuru ve mutluluğu yakalamaktır. Bunu da dinimizi içtenlikle yaşayarak sağlarız. İdeallerimize kavuştuğumuz zaferleri de gerçek zafere dönüştürmemiz için de dinimizi tam manasıyla yaşamamızda saklıdır. Böylece mağlubiyetten gerçek zafere ulaşmış oluruz. Bu dünyada ve ahirette.