Korkularla örülü bir hayat sürer gideriz, bu dünya ömrümüzde. Korkular, bizleri öyle bir sarmış ki hayatımızın ayrılmaz parçaları olmuşlar. Gelecekten, hayallerimizin gerçekleşmemesinden, işimizden atılmak korkusu, çocuklarımızın geleceklerinin korkusu, arkadaşlıklarımızı, aile hayatımızı ve her ne kazandıysak kaybetme korkusu. Bir de Allah korkusu.

Hep bu korkularla yaşıyoruz ve hayatımızı, bu korkular kendine hapsederek bizleri biçimlendiriyorlar. Bu korkularımızın çıkmazlarında hayata dair her şeyimizi planlarımızı, programlarımızı korkularımızın ekseninde yapıyoruz ve yaşıyoruz. Kaybetmek ve gelecek endişesi tüm benliğimizi ve ruhumuzu kaplamış, özgür hayatımızı köleleştirmiş. Elimizdekileri kaybetmemek, güya daha rahat bir hayat yaşamak için var gücümüzle çalışıyoruz. Kazandıklarımızı kaybetmek korkusu sarıyor, kaybetmemek için daha çok çalışıyoruz, kazanıyoruz ve bu kazandıklarımızı yine kaybetmemek için daha çok çalışıyoruz ve kazandıkça daha da bağlanıyoruz elimizdekilere. Böylece korkularımız daha da artıyor.

Evet, bu korkular arasında Allah korkusunu hangi mizana, dengeye koyacağız. Cenab-ı Mevla’mız birçok ayet-i kerimelerinde ‘Allah’tan Korkun’ buyurmaktadır. Bu korku emrini Allah’ın azametine, azabına karşılık mı ele alacağız? Korku, tehlike veya kötülük gelecek kaygısı, endişesidir. Rahman ve Rahim olan Allah’tan nasıl bir tehlike ve kötülük gelebilir ki?

O zaman ‘Allah’tan korkun’ emrini, Allah’ın gazabı veya haşmeti, kudretinin karşısında korkmamak olarak anlamalıyız. Bilakis Allah’ın sevgisinden mahrum olma, sevdiği kullardan olamama ve en önemlisi, Allah’ın rahmetinin üzerimizden kalkması veya o rahmete nail olamama korkusu olarak algılamalıyız. Yani sevdiğimiz bir şeyin yok olmasından korktuğumuz gibi Allah’tan öyle korkmalıyız. Sevdiğimiz bir şeyi, arkadaşımızı, dostluğumuzu kaybetmemek için samimane onu üzmemek ve dostluğumuzu bitirmemek için çaba gösteririz. İşte, Allah’ın sevgisini kaybetmemek ve rahmetinden de uzaklaşmamak için halis bir kul olarak tüm kulluk görevlerimizi yerine getiririz. Gerçek manada Allah korkusu bu olsa gerek.

Eğer, Allah’ın sırf gazabından ve cehenneminden korkarsak o korku geçici olur. Bir bela ve musibet anında Allah’a sığınırız. Dua ederiz. Fakat feraha kavuştuğumuzda, musibet üzerimizden kalktığında hemen Allah’ı unuturuz. Gaflete dalarız. Diğer dünya korkularımıza dalar kulluktan uzaklaşırız.’ Gemiye bindikleri zaman dini Allah’a has kılarak O’na dua ederler. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise bir de bakarsın ki, Allah’a ortak koşuyorlar’ (Ankebut 65) ayeti bunu açıkça izah eder.

Evet, Allah’tan korkumuz, sevgi ve rahmet üzerine olursa Allah’ın rahmeti ve sevgisi bizim üzerimize olur. Bu sevgi ve rahmeti kaybetmemek için de elimizden gelen kulluk gayretimizi yaparız. Allah bunu ayetiyle ne güzel ifade ediyor; ’ Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve peygamberine iman edin ki, size rahmetinden iki kat pay versin, size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.’ (Hadid 28)

Allah’a karşı sevgi, hürmet ve saygı içinde korkarsak diğer dünya korkularımız da kendiliğinden ortadan kalkar. Ha,ne dersiniz?