İnsan doğar ve hayat sahibi olur. Hayat nefes almaktır, yaşamaktır, çalışmaktır, ihtiyaçları karşılamaktır. Bu işlerin tümünü yaparken karşımıza irade çıkar. İnsan yapacağı işlerini ve fiillerini iradesi ile yapar. İrade, Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü; istek ve dilektir. Daha kapsamlı olarak irade insanın, eylemini ve düşüncesini, bilinçli ve amaçlı bir şekilde, belirli hedeflere ulaşma doğrultusunda yönlendirme yeteneğine verilen addır. Her işin başı irade olduğu gibi iradeyi de meydana getiren, doğuran da niyettir. Hiçbir iş, hareketimiz yokken içimizden geçiririz, düşünürüz ve fiilimizi yapmak için azmederiz nihayetinde bir hareket ortaya çıkmış olur. Bu iç geçirme ve düşünce niyetimizdir.

Niyet, fiillerimizin değer ölçüsü olduğundan basit bir hareketimiz sevap olarak yazılabilir yine aynı hareket günah olarak da yazılabilir. İki kişi aynı fiili işler fakat biri mükafat görür biri de cezaya çarptırılır. Buna en güzel örnek Kuzmandır.

Uhud Savaşı sırasında kahramanca savaşan, cesaretle düşmanın üzerine hücum eden bir Medineli’dir Kuzman. Hatta müşriklere ilk ok yağdıran da O’dur. Uhud Savaşı’nın en şiddetli anlarında İslam ordusunun bozulup dağıldığı bir durumda kılıcının kınını kırarak “Ölmek, kaçmaktan hayırlıdır! Ey Evs Hanedanı! Siz de benim gibi şan ve şeref için çarpışınız!” diye bağırarak müşriklerin arasına dalıp 7-8 kişiyi öldürdükten sonra kendisi de kan revan içerisinde yere düşer. Ağır yaralarının sızılarıyla kıvranan Kuzman’a sahabalerden Katade bin Numan (ra); “Tebrikler ey Kuzman!… Cenneti müjdeleriz sana!…” der. O ise; “Beni ne diye müjdeliyorsunuz? Benim maksadım şehâdete ermek değildir… Ben kavmimin gayreti için ve Kureyşliler Medine hurmalıklarına zarar vermesin diye çarpıştım.” diyerek duygu ve düşüncesini ortaya koyar. (2)

Aynı uhud harbinde İslam ordusuna katılmaya karar veren birisi efendimize gelip “önce Müslüman olup ondan sonra mı savaşayım, yoksa önce savaşa katılıp sonra mı Müslüman olayım?” dediğinde efendimiz: “Önce Müslüman ol, sonra savaşa katıl” buyurdu. Bu zat savaşta şehit olur. Resulullah şöyle seslenir: “Az amel yaptı ama çok kazandı.” (3)

Kimileri benim kalbim temiz iyi niyetliyim kimseye kötülüğüm zararım dokunmaz kimsenin malında namusunda gözüm olmaz derler. Evet çok doğru ‘’Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.’’(8) hadisinde anlaşılacağı üzere bunlar bir müslümanın en üstün vasfıdır. Fakat bu özellikler tüm insanlara şamildir. Bir Yahudi, Hristiyan, Hindu ahlaklı kendisinden zarar gelmeyen bir insan olabilir fakat Müslüman olamaz. Müslüman olmak için iman gerekir. İman da ibadetlerle (halis niyetle) namaz, oruçla hayat bulur. Yani niyetiniz ne kadar temiz olursa olsun bir fiile, amele geçmezse hiç bir hükmü olmaz. Hüküm zahire göre verilir. Bir adam öldürürsünüz siz benim düşmanlığım yoktu, kasıtlı olarak öldürmedim. Onun hakkında iyi niyetlere sahiptim dese de cezadan kurtulamaz. Sadece hafifletir o kadar. Yaptığımız ameller niyetlerimize göre değerlendirilir ve hesaba çekiliriz.’’ Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür’’(9) ayetinde olduğu gibi cezaya çarptırılmamız veya mükafatı hak etmemiz için bir fiil gerekir. Niyetimiz ne kadar iyi, kalbimiz ne kadar temiz olursa olsun ibadet olarak, günahlardan kaçınmakla tezahür etmezse hiçbir hükmü olmaz. Gerisi kuru bir aldatmaca ve oyalanmadan ibarettir. Evet niyetlerimiz ve kalbimizin temiz olması fiillere döküldüğünde bizi kurtarır, mükafatı hak ettirir. Ayet ne güzel ifade ediyor ‘’De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? (Bunlar;) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.’’ (10)