1991 yılına gelindiğinde 50 yıla yakın süren bir Soğuk Savaş dönemi kapandı, Batılılar açısından komünizm tehdidi geçti, Sovyetler Birliği dağıldı, NATO’ya karşı kurulmuş olan Varşova Paktı yerle yeksan oldu ama Batı’nın güvenlik örgütü NATO, sanki iki kutuplu dünya devam ediyormuşcasına varlığını sürdürmeye devam etti.

Dağılmak bir yana, özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında radikal islam karşıtlığı çerçevesinde oluşturulan yeni dünya düzenine uyum sağladı, yetmedi yeni üyeleri de içine katarak Rusların burnunun dibine kadar genişlemeye gayret etti.

Sonra ne mi oldu? Savaş tabi ki.

Rusya bütün Avrupa’yı karşısına alarak geçen yıl bu sıralarda Ukrayna’ya savaş açtı. Buna karşılık olarak, tam da ABD’nin istediği gibi, NATO üyesi Avrupa ülkeleri safları sıklaştırdı, NATO çatısı altında toplanmak isteyen ülkeler de adeta üyelik için gün saydı.

Geçen sene Rusya Ukrayna’ya, dolayısıyla NATO’ya savaş açınca özellikle İsveç ve Finlandiya bir an önce NATO’nun korumasından yararlanmak için NATO’ya üye olmak isteseler de, Türkiye’nin itirazıyla karşılaştılar.

PKK ve YPG’ye verdikleri destek nedeniyle bu iki ülkenin NATO’ya alınmasına Türkiye’nin itiraz etmesiyle başlayan tartışmalı süreç, ‘Türkiye NATO’dan çıkarılsın’ tartışmalarına kadar uzadı.

Türkiye için de önemli bir sürecin fitilini ateşleyen son gelişmeler, 70 yıldan fazladır üyesi olduğumuz NATO ile ilişkilerimizi ne hale getirdi, kısaca bakmakta yarar var.

Son yıllarda, askeri anlamda ABD’ye bağımlılığını azaltmaya çalışan, Rusya ile askeri işbirliğini iyice geliştiren, Çin ve Rusya’nın İran’ı da dahil ederek başını çektiği Şanghay İşbirliği Örgütü’ne ‘neden olmasın’ gözüyle bakan Türkiye, elbette ki NATO üyeliğinden çıksa daha bağımsız bir ülke olacaktır.

Ancak ne NATO’nun lideri Amerika, Orta Doğu ve Akdeniz’de en büyük müttefiklerinden Türkiye’yi NATO’dan çıkarabilecek bir konumda, ne de Türkiye 1952 şubatından beri üyesi olduğu ve bedelini de fazlasıyla ödediği NATO’dan ayrılmaya hazır.

Soğuk Savaş bittikten sonra kendisini yenileyen, sınırlarını genişleten NATO; son zamanlarda Yunanistan’ı Türkiye’ye alternatif gibi düşünen bir zihniyetle yönetilse de; NATO’nun en büyük ikinci askeri gücü Türkiye’yi kimse gözden çıkaracak durumda değil.

Zira, 2010’lardan beri Batı medyasında Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması gerektiği cümleleri telâffuz edilse de, NATO ile en başta imzalanan anlaşmada böyle bir madde yer almıyor.

Böylece İsveç’in, Finlandiya’nın, Yunanistan’ın, ve dahi ABD’nin söylemleri yalnızca sözde kalacağa benziyor. Belki biraz gözümüzü korkutma da denebilir.

Öte yandan Türkiye’nin, İkinci Dünya Şavaşı’nda tarafsız kalmasına rağmen, Rusların Boğazları tehdidinden korkarak, NATO’ya kabul edilmek için uğruna Kore Savaşı’na bile girdiği, hükümetlerden bağımsız bir devlet politikası olarak bunca zaman emek verdiği NATO üyeliğinden çıkması halinde başına gelecekleri çok iyi düşünmesi gerekecektir.

Günümüzde her ne kadar ulusal askeri gücünü geliştirse bile; temelde ABD menşeli askeri donanımları ve teknolojiyi kullanan Türkiye’nin, ABD ile bu sisteme devam mı edeceği yoksa bütün riskleri ve maliyetleri göze alarak Rusya ve Çin’e mi yaklaşacağı sorusu bir gün gerçekten masaya yatırılabilir. Ancak o gün bugün değil gibi görünüyor.

Türkiye ve NATO işbirliği, genelde Türkiye’nin NATO içerisinde belirli ülkelerdeki barış gücü desteğine yönelik gelişse de, Türkiye’nin güvenliği söz konusu olduğunda gönülsüz müttefiklerce karşılaştığımız bilinse de, şuan NATO’dan çıkmak gibi bir durum söz konusu değil.

Bunu bile bile Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması gerektiğinin dile getirilmesi, Türkiye’yi sıkıştırmaktan, gücünü sınamaktan ve istediklerine boyun eğdirmekten başka bir şey değildir.

Son yıllarda ABD’den bağımsız bir güvenlik sistemi kurmak isteyen en büyük Avrupa ülkelerinin bile, en ufak bir güvenlik tehdidinde ABD’ye, bir diğer ifadeyle NATO’ya bel bağladıkları ortadadır.

Tüm coğrafyamızda barışın bir an önce sağlanması dileğiyle.

Herkese iyi günler dilerim.