Töre, Türklerin en eski hukuk düzenidir. Yazısız kurallar bütünü olan töre, toplumun huzurunu sağlamaya yönelik ahlaki ve sosyal normları barındırır.
Hukuk, bir milletin kimliğini, kültürünü ve yönetim anlayışını şekillendiren temel kurumlardan biridir. Türk hukuk tarihi de bu anlamda yalnızca bir yasal düzenleme süreci değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün ve devlet felsefesinin bir aynasıdır. Orta Asya bozkırlarında töreyle başlayan Türk hukuku, günümüz modern hukuk sistemine uzanan derin bir evrim geçirmiştir.
Töre, Türklerin en eski hukuk düzenidir. Yazısız kurallar bütünü olan töre, toplumun huzurunu sağlamaya yönelik ahlaki ve sosyal normları barındırır. Kağanların iradesinden bağımsız, halkın ortak değerlerinden doğan bu sistemde “adalet” kavramı her daim merkezdedir. Bilge Kağan’ın “Ey Türk titre ve kendine dön” nasihati, yalnızca bir kültürel çağrı değil; aynı zamanda köklerdeki adaletin, düzenin ve birlik hukukunun hatırlatılmasıdır.
İslamiyet’in kabulüyle birlikte Türk hukuk sistemi büyük ölçüde şer’i esaslara dayanmaya başlamış, kadı mahkemeleri bu dönemde ön plana çıkmıştır. Ancak Türkler,
bu kuralları kendi örfi hukuku ile sentezleyerek uygulamıştır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde şer’i hukukun yanında örfi hukuk da varlığını sürdürmüş; padişah fermanları, örfi kanunnameler ve devletin ihtiyaçlarına göre şekillenen uygulamalarla birlikte çift başlı bir hukuk sistemi gelişmiştir. Özellikle Osmanlı’da Kanuni Sultan Süleyman’ın “Kanunî” unvanını alması, örfi hukukun ne denli güçlü olduğunu göstermektedir.
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türk hukuk sistemi, radikal bir dönüşüme girmiştir. 1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu’nun kabulü, yalnızca teknik bir değişiklik değil; aynı zamanda toplumsal modernleşmenin de simgesi olmuştur. Kadın-erkek eşitliği, laik hukuk anlayışı, birey hak ve özgürlükleri bu yeni sistemin temel taşları arasında yer almıştır. Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözü, hukukta da aklın, bilimin ve çağdaşlaşmanın öncelendiği bir dönemin başlangıcı olmuştur.
Bugün Türk hukuku, köklü geçmişiyle çağdaş normlar arasında bir denge kurma çabası içindedir. Kadim törelerden modern anayasal düzene uzanan bu serüven, yalnızca hukukun değil; millet olma bilincinin de temel taşlarını oluşturur. Türk hukuk tarihine bakmak, aynı zamanda bu milletin adalet arayışına, yönetime dair anlayışına ve geleceğe dair umuduna bakmaktır.
Adaletin sadece mahkeme salonlarında değil, toplumsal vicdanda da yer bulması dileğiyle...