Etrafıma şöyle bir baktığımda gençler ellerinde telefonları ile başka bir alemde uğraş verirken birkaç ev ötesinden karşımızdaki komşumuz Yaşoğlu Abdullah oğlu Durali ağabeye gelin gelip evlenen üç erkek çocuk anası ablam gibi sevip, öyle bildiğim Naime yengem, konuşmaya başladı. Dedi ki: “Adnan duydun mu? Kadın askerden gelen oğlunu karşılamaya gidince evladına sarılan ananın omuzundaki akrep çocuğu şah damarından sokup öldürmüş…”

Ne kadar üzücü değil mi?

Başka bir yerden Köyceğiz’e gelip yerleşen bir aile evladını askere gönderir, askerlik biter ve karşılamaya büyük bir sevinçle giderler. Kadın yolda kocasına, “Sırtım kaşınıyor” der ama evlada kavuşmanın verdiği o heyecan ve mutlulukla bakmazlar. Belki de ciddiye almadılar, olur böyle şeyler diye düşünmüş de olabilirler.

Sonuç ortada.

O an empati yaptım, kendimi bahtsız acılı ana baba yerine koydum, düşündüm. Ne olursa olsun ateş düştüğü yeri yakıyor, gerisi hikaye.

“Allah rahmet etsin Naime yengem, çocuğun ömrü bu kadarmış, elden bir şey gelmez” dedim. Sohbetin devamında bildiğim birkaç garip ölümden de bahsettim. Adamın biri tahtakurusu ilacı sıktıktan sonra ölmüş ya, onu da anlattım. Naime yengeme de: “Ben seni ablam gibi severim, bilirsin. Sen öbür sokaktan geldiğin için yenge diyorum, yoksa abla derdim” dedim. Büyük oğlan Günay: “Ana bak. Adnan abim seni sattı, ablalıktan yengeliğe düşürdü” dedi. Ben de: “Annene yenge dersem, babana enişte demem lazım” deyince de “Haklısın” dedi.

Komşumuz Durali ağabey de askerlik anılarını anlattı. Bir gece koğuşu tahta kuruları sarmış, Durali ağabeye dokunan ne kadar tahta kurusu varsa ölmüş. Ben de senin kanını tahlil ettirmek lazım, diyerek espri yapmaya çalıştım. Komşumuz Sedat var, Çatlak Prof Sedat, diyorlar. Sedat anlatmıştı, kendisini ısıran köpek kuduz olmuş, ölmüş.

Yurdum insanı farklı. Yaşamı farklı, bakış açısı farklı ve hatta bazılarının ölümleri bile farklı. O kadar farklı ölüm nedenleri var ki, önümüzdeki yazılarımdan birinde onları yazayım.

Köyceğiz’den selam ve dua ile.