Reis benim ya, Osman Baba’ylan Haydar’a, “Siz fazla gonuşman” demiştim. Haydar’a da, “Fransız feylesof der ki, “Laf biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus seni adam sansınlar” aman ha az konuş” diye tembih etmiştim…

Her ne kadar atanmış değil seçilmiş reis de olsam demokrasiye olan sevdamdan Haydar’a tüyolar vermiştim. Ben sana söz hakkı verince, “Ülkemizde 10 milyon 415 bin 602 motorlu araç var, 1982 yılında 300 grostondan daha ağır gemi sayısı 182 idi, 1987 seçimlerinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti 7 milyon 641 bin 401 oy aldı gibi laflar et, nasılsa kimse bir şey anlamaz…” demiştim.

Şakire’nin babasına seslendim, “Hasan Emmi, biz düğün evinde miyiz, ölü evinde mi? Masamızı şöyle sebze ve meyvelerle donatın hele…”

Ballı muza kadar gelen sebze ve meyveleri yeme faslının ardından seslendim, “Şakire kızım sen hele bize orta kahve yap da gel, şekerini fazla koyma sonra şekerimizin tansiyonu artmasın.”

Heyecandan mıdır yoksa unutkanlıktan mı bilinmez gelen kahvenin şekeri hiç yok gibiydi… Höpürtede höpürtede içtiğim kahvenin ardından, “Gızım eline sağlık, sen Ortadoğu ve Balkanların en hamarat kızısın, kahve hiç kimsenin elinde böyle güzel pişmemişti…” dedim ve hemen Haydar’a sordum, “Sen ne diyon Haydar?” Boynunu büken Haydar, “Reisim sen ne diyorsan doğrudur” dedi.

“Fesuphanallah” sesleri arasında Osman Baba’nın tespihini aldım başladım çekmeye… O unutulmaz anda bütün gözler hayran bakışları ile beni süzmekte…

—Hasan Emmi, biz buraya niye geldik biliyon mu?

—Buyur reisim söz senindir.

—Bak bu Haydar’a… Boya bak, fiziğe bak!

Hasan Emmi Haydar’a bakmakta…

—Haydar, yiğidim 1982 yılında ülkemizde 300 grostondan daha ağır gemi sayısı ne kadardı?

—182 idi reisim.

—1987 Seçimlerinde SHP ne kadar oy aldı?

Bizim Haydar var ya e maşallah hangi soruyu sordumsa takır takır cevaplamakta…

—Hasan Emmi gördün mü? Biz memlekete ne hayırlı ve bilgili evlat yetiştirdik ki, nice nasiplerini kapıdan çevirip sizin kapıya yüz eyledik.

—Buyruk senindir reisim.

—Hah şimdi tamam, imana gel höle hele… İstedik ki Şakire kızımızı bu bey oğlu bey Haydar kulumuza zevce eyleye…

Kılıcımı kınından çıkardım masaya koydum, “İtirazı olan varsa aha burda konuşsun yoksa kıyamete kadar sussun…”

Kimsede ses yok.

—Şakire, güzel kızım, gelin kızım git çabuk çay demle gel bize…

Hamarat kız bu Şakire, aradan daha 5 dakika geçmedi boyuna yakın bir tepsi üstünde tavşankanı çaylar. Bizim orda adettir çay önce damada verilir. Damat Haydar ile göz göze gelen Şakire, işte ne olduysa o anda oldu, olayın vahametini anlayıp koştum emme… Ucu elimde kalan tepsideki çaylar Haydar’ın üstüne…

“Yandım anam, yaktılar beni” feryatlarındaki Haydar’ı anında 112 acil servisi çağırarak hastaneye yollarken Haydar benim için:

—Allah vere, belanı vere… Yaktın beni yandırdın, sen de Hakkın Narın da yana… diye sonu bilinmez hayırlı dualar ediyordu…