“Merhaba dostum, ben Melih…” der demez bende jeton düştü: Melih benim hem üniversite hem de ev arkadaşımdı… Ben okulu bırakmak ve Ankara’dan ayrılmak zorunda kalmış ve o zamandan bugüne değin görüşmemiştik. Melih’in sözünü tamamlamasına fırsat vermeden,

“Vay sevgili dostum, canım arkadaşım ne iyi ettin de aradın umarım yakında bir yerlerden arıyorsundur…”

“ Ben merkez bankasında çalışıyorum, tayinim Antalya’ya çıktı. Bir aydır da buradayım. Geçenlerde bizim okuldan Hüseyin’le buluşup burada tanıdık kimler var diye sorduğumda senin burada olduğunu söyledi. Bunu duyunca sanki dünyalar benim oldu…”

“Antalya’da olmana çok sevindim. Hemen buluşalım…”

“Ahmet, ben sana adresi veriyorum… Yarın akşam bize buyurun, yemek yer laflarız, eskileri dile getirip gülüşürüz, hem hanımlar da tanışırlar, bakarsın bizim olduğu gibi onların da birbirlerine kanları kaynar…” Deyince ev arkadaşlığı günlerimiz aklıma geldi başladım için için gülmeye… Nasıl gülmeyeyim eve taşınır taşınmaz Melih tutturmuştu evde tüm harcamalar müşterek ama çay şekeri ayrı olacak diye… Evde kahvaltı yaptığımızda ve çay demleyip keyfini çıkardığımızda göz ucu ile bakıyorum Melih bardağına bir kesme şeker atıyor… Okul kantininde veya evin yakınındaki kahvehaneye takıldığımızda ise çay bardağına üç kesme şeker… Bir gün okula geç kalacak gibiyiz bizim Melih tutturdu yürüyelim diye, evle okul arası nereden baksan iki kilometre var, dersin başlamasına ise yaklaşık on onbeş dakika… otobüs pasosu 30 kr. Biletleri ben ödeyeyim falan dediysem de Melih’in inadı tuttu ya; Nuh diyor peygamber demiyor… Neyse biz o gün yürüyüp ilk dersi kaçırdık…

Misafirliğe gideceğimizi duyunca anam bizden önce hazırlanmaya başladı. Anamın hazırlandığı gören eşimin suratı bir karış olmadı ise de oldu yarım karış… Ben görmezden gelip sesimi çıkarmadım. Çocukları evde bırakıp anam arabanın arka koltuğunda, gelini ise ön koltukta; gelin kaynanayı arkaya attığı için mutlu, kaynana arkaya atılmasının nedeni olarak beni gördüğünden gözlerinden fırlayan kızgın oklar sırtımı acıtırken verilen adrese vardık.

Güzel iyi hazırlanmış bir masada, özenle hazırlanmış yemek sonrası salona alınıp sağdan soldan, öteden beriden konuşulduktan sonra çaylar geldi. Ben sezdirmeden Melih’i izliyorum. Çay tepsisi önce anama gitti… Anam çayı şekerli sever… Şekerlikte maşa olmasına karşın ellerini pençe yapıp daldırdı, kavradığı dört şekeri bardağına koyunca bardaktaki çay taştı… Melih’ın suratında en küçük tepki göremeyince hemen Melih’in eşine çevirdim bakışımı; anam maşa yerine şekere pençelerini daldırınca kadının gülen yüzü ansızın gerildi… rengi gitti geldi…

Daha sonra öğrendim ki, Melih’in eşi şekerliği maşası ile beraber balkondan aşağı atmış…”Kullanılmayacak olduktan sonra evde ne gerek var ?!!!” diyerek…

Ailecek olmasa bile ben hala ve severek Melih’le görüşüyorum… Haaaa unutmadan Melih çayı; evde seker kendisinin olduğu için tek şekerle, şeker bir başkasının olduğunda üç şekerle içer içmesine de Melih aslında çayı iki şekerle sever ama bunu bir türlü denk getiremez…