Merhabalar sevgili okurlarım, bu hafta dijital medyanın hayatımız üzerindeki etkilerini irdelemek ve yanlış kullanımında hayatımızı ne kadar kısıtladığını size anlatmak istiyorum.

2000’li yıllarda hayatımıza giren internet günümüzde hepimizin vazgeçemediği bir platform olmuş durumda. Özellikle akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle ve çeşitli sosyal medya platformlarına ulaşım kolaylaştıkça, internetin bizi esir aldığı alan her geçen gün arttı. Elbette doğru sosyal medya kullanımları mümkün fakat konunun bu tarafı her gün ana haberlerde dahi anlatıldığı için bu kısma girmeyi düşünmüyorum. Sosyal medya bizlere bütün dünyanın kapısını açan, ansiklopedilerde araştırma yapmak yerine bir dakika bile sürmeyen araştırmalarla sonuca ulaşmamızı sağlayan, yerimizden kalkmadan her ihtiyacımızı almamıza olanak veren ve en önemlisi farklı insanların hayat döngülerine şahit olmamızı kolaylaştıran bir platform. Sürekli olarak tükettiğimiz bir platformda başlarda oldukça keyifli olmamıza rağmen orada geçirdiğimiz süre arttıkça mutsuz olmaya başlıyoruz. Güncel haberleri de takip ediyorsanız görmüşsünüzdür muhakkak. İnsanlar yine dijital platformlarda paylaştıkları nedeniyle araştırmalardan ve soruşturmalardan geçirilerek cezaevlerine dahi girebilmekteler. Elbette her dijital platform bize farklı imkânlar sunuyor fakat günümüzün trendi kesinlikle fotoğraflı paylaşımlar yapmak. Gittiğimiz her yerde, mutlu olduğumuz her anda gülümsememizden önce telefonlarımız ortaya çıkıyor ve sözgelimi o anı ölümsüzleştiriyoruz. İşimiz burada da bitmiyor. Dijital bir ortama yüklüyor ve insanların bunu görmesini istiyoruz. Konunun ne olduğu hiç önemli değil. Çocuğumuzun karnesi, eşimizin çiçek hediyesi, annemizin yemeği, bahçemizdeki ağacın meyvesi hatta ve hatta hiçbir sebep yokken kendimizi… İnsanların bizi, yaptıklarımızı, aldıklarımızı, yaşadıklarımızı görmesini, takdir etmesini, onaylamasını ve merak etmesini istiyoruz. Elbette çok insani olan bu duygulara sözüm yok fakat kaçımız kameraların lenslerinden değil de kendi gözlerimizden bakıyoruz dünyaya. Kaçımız akşam yemeklerinden sonra ailemiz ile birlikte meyve yiyoruz ve sohbet ediyoruz.  Artık kaç yaşında olursa olsun her bireyin hayatında bir dijital platform var. Yaşımız kaç olursa olsun elimizde telefonlar var ve hepimiz dijital medya içerisinde kendi ilgilerimize göre yalnız bir dünya oluşturuyoruz. Yapılan son araştırmalarda özellikle pandemi döneminde yaşadığımız ve insanlarla uzak olmak zorunda kaldığımız süreç hepimizi maalesef ki yapayalnız bir dijital medya içerisine itti. Artık ailemizle alışverişe çıkmıyoruz, akşam çocuklarımızı, kardeşlerimizi parka götürmüyor; sevebileceğini düşündüğümüz bir dijital medya açıyoruz. Yaşadığımız hazları ve acıları erteliyor, bir organ gibi taşıdığımız telefondan bir an olsun uzak kalmıyor, kaldığımızda normalinden ciddi anlamda farklı kaygılar yaşıyoruz.

Elbette bu konu uzatıldıkça uzatılabilir. Neler yapalım diye soracak olursanız. Maalesef bu konunun tek bir reçetesi yok. Bunu yapın, bu kadar dijital medya kullanın, bu saatler arasında telefonu elinize alın diyemem çünkü her birey farklıdır. Burada öncelikleriniz önemlidir. Önceliğiniz gördüğünüz fevkalade bir manzarayı dijital platforma atmaksa buna elbette saygı duyarım fakat o anı yaşayıp sevdiklerinizle o anda huzurlu olmak ve yine de hatıra kalması için bir poz çekim yapmaksa önceliğiniz, bu çok daha kıymetli olacaktır. Evet herkesin dijital medyada var olduğu ve telefona yapışık yaşadığı bir devirdeyiz ve ne kadar istemesek de devrin getirilerine uyum sağlamak zorunda kalıyoruz fakat konuyu kapatmadan önce son bir cümle daha kurmak istiyorum. Sevdiklerinizle birlikte keyifle geçirilmiş anılar bırakmak, bir telefondan çekilmiş fotoğraflar, özenilmiş dijital platformlar bırakmaktan çok daha anlamlıdır. Haftaya farklı bir konuda görüşmek üzere.  Sağlıkla kalın.