Ortoreksiya Nervoza” olarak bilinen bu durumun bir hastalık olarak kabul edilip edilemeyeceği uzun süre tartışmalara sebep olduysa da tıpkı anoreksiya ve bulimia nervoza gibi yeme bozukluklarından birisi olarak kabul edilmeye aday olarak gösteriliyor. Yine de, ortoreksiya nervoza hastalarını diğer yeme bozukluklarına sahip insanlardan ayıran bir yönü var: Bu kişilerin kilolarıyla ilgili bir takıntıları bulunmamakta. Yani, takıntılı oldukları konu kilo ya da yiyeceklerin miktarından ziyade yiyeceklerin içeriği.

Sağlıklı yaşama düşkünlükle başlayan bu durum; bazı besin gruplarından tamamen kaçmak, başkasının hazırladığı veya paketli yiyecekleri zehirli olarak görmek, günlerinin neredeyse tamamını yiyecekleri planlamakla geçirmek, sağlıklı beslenmeyi ciddi bir övünç kaynağı olarak görmek, yemeklerin organikliği ve kalitesiyle ilgili saplantılı derecede meşgul olmak olarak tanımlanıyor. Kişiler, “sağlıklı beslenemeyecekleri” kaygısıyla kimi zaman sosyal hayattan uzaklaşabiliyor veya diğer insanları yaptıkları yemek seçimlerinden dolayı eleştirebiliyor.

Bu durumun psikolojik boyutunun yanında ciddi bir biyolojik yanı da var. Kimileri, bazı besin gruplarından tamamen kaçtığı için zamanla besinlerin eksik alınmasından kaynaklı hastalıklara yakalanabiliyor. Örneğin; karbonhidratı tamamen “kötü” olarak etiketleyip vücudumuzun doğal bir ihtiyacı olan karbonhidratı tamamen kesmek, sağlık sorunlarına yol açabiliyor.

Beden algısının ve “fit görünmenin” tek tip haline gelmesi ne kadar sağlıksız bir fikir de olsa kişilerin sağlıklı yaşama ilerlemesi beklenebilir bir davranıştır. Yine de, ortoreksiya nevroza “sağlıklı beslenme alışkanlıklarının” çok daha ötesinde bir patolojik durumdur. Sürdüğünüz diyetler sağlıklı olmaktan çıkıp kısıtlayıcı ve yetersiz hale geldiğinde, sosyal çevrenizden bu sebeple uzaklaştığınızda, vaktinizin çoğunu neyi ne kadar yiyeceğinizi düşünmeye başladığınızda bir uzmandan yardım almalısınız.