1980 Kara eylül öncesi biz Ülkücüler olarak kendimizi vatan bekçisi görürdük. Vatan Millet uğruna diyerek kimimiz can verdi, kimilerimiz sakat kaldı, Kara 12 Eylül de İlk mapusa düşen ülkücüler oldu. Bazılarımız Taş medreselerde çile çektiler. 9 karanfilimiz idam sehpalarında can verdi. 1980 den sonra MHP den ayrışmalar başladı ilk önce BBP daha sonraları İyi parti, Zafer partisi, Milli Yol partisi kuruldu. Ülkücüler olarak, Hepimizde ayrı partilerdeyiz, Ben gibi bazıları da partisiziz kaldık. Bizler aynı Anadolu Selçuklunun dağıldığındaki Türk beylikleri gibiyiz. Birleşip ya İmparatorluk kuracağız. Ya da dahil olduğumuz beyliklerde(Partilerde) eriyip gideceğiz. Eskiden münazara eder. Tartışır, konuşurduk. Şimdi birbirimize küfrediyoruz. Edirne de ki ülkücü, Hakkari deki ülkücünün kardeşi olduğunu bilir güvenirdi. Şimdi yine beka diyorlar. O diyorlar bu diyorlar. Siz ne diyorsunuz be. Ölürüm Türkiye’m diyen abi bile Çocuğuna bedelli yaptırıyorsa İki elinizi şakaklarınıza görüp düşünün. Ülkücü teşkilatçıdır. Gittiğiniz yerlerde teşkilatçılığınızı kullanıp İşiniz bitince bir kenara bırakıyorlar. Biri çıktı bir dilim ekmek bizde yemeyelim mi dedi. Ne olduysa her şey değişti. Türkiye’de ülkücüler kadar bölünmüş, birbirine düşman edilerek etkisizleştirilmiş bir başka kesim yoktur. Kimi bir ittifaka bağlı, kimi öteki, Üstelik hepsi de birbirine kinli, Sorumlusu ise belli!

Bazen bana bile sen ülkücü müsün diyenler oluyor onun için yazdığım partilerdeki ülküdaşlarımın hangisi daha fazla ülkücü veya değil tartışmasına asla girmem, Elinde ülkü metre olan bazı böyük dağva adamları zaman zaman bu ölçümleri yapıyor. Öyle ülküdaşlarımız vardı ki, ben onların öldüklerini düşündükçe, gün olur yaşadığımdan utanırım. Tinleri şad olsun.Zamanında bu vatanı korumak için Askeri, Polisi var diyerek biraz kenarda durabilseydik bu kadar can kaybetmezdik diye düşünmüyor değilim.

Toplumumuz yıllardır Sır kapısı, Kalp gözü dizileriyle uyuşturuldu ve Efsanelerle yaşamaya başladık. Hakan Fidan-Çatlı. İbrahim Kalın-Yeşil diyen ve siyasal İslam’ın kazanında eriyen ülküdaşlarımızı görünce umudum kırılıyor. Geldiğimiz son durumda Servet Avcının dediği gibi; ‘’Milliyetçilere ya amele pazarında seçilmeyi bekleyen ‘siyasî ırgatlık’, ya masalarda ‘yancılık’ veya yöneten iradenin çok uzağında ‘şark görevi’ düşüyor hep !”

Rümeysalar, Mehmet Zahidler deri koltuklu kadrolara makamlara, Kürşadların, Aybikelerin, Özel harekata geldiği bir dönemden geçiyoruz. Nergiz kokuşlular evinde işinde, Hilal bıyıklılar nöbet başında. Sorgulama yetilerimizi kaybettik. Kara Eylül de can veren, İdam sehpalarına giden abilerimiz, arkadaşlarımız bugün ki halimizi görse ne derlerdi?

Alişan Satılmış başkanın söylediği gibi! Seçim, yaklaşınca sizi hatırlayanlara! Süreç, muhataplığınızda yaşadığınız tüm olumsuzluklarla, Tavır Geliştirip Cevap vermezseniz; Kutsal Kavramlar Gevişinde Eşşeklik Yapmaya Devam Edersiniz. Keklenirsiniz. Bunlar da Sizi Yine Üter!

Dilaver Cebeci “Bozkırda Kalan Sancı” şiirin de derki ; O çocuklar birer birer gittiler. Soylu sevdâ türküleri dudaklarında, Saclarında kurt nefesi rüzgârlar,O çocuklar birer birer gittiler. Eyvah biz kaldık Esfele safilinde! Ahsen-i takvim üzre,onlar geçip gittiler.

Bedel ödeyen ülkücülerin mirası üzerinden,Sefa sürenleri tarih affetmeyecektir!

Esen Kalın…