Çiftçi tohumlarını ekmek için serper; Tohumların bir kısmı yol kenarına dağılır. Ayak altında çiğnenir ve kuşlar tarafından yenir.Bazıları kayalıklara düşer. Tohumlar filizlensede susuzluktan kururlar. Bazı tohumlar dikenlerin arasına düşer. Dikenler tohumların büyümesine fırsat vermez.Bazı tohumlarda iyi toprağa düşer. Tohumlar büyüdüklerinde fazla ürün verirler.Yol kenarına düşen tohumlar sözü işitip anlayan insanlara benzer. Ama çok acelecidirler. Sabıra sahip değillerdir.Kayalara düşen tohumlar, Bilgiyi kabul ederler ama kök salamadıkları için bir süre inanırlar,kendilerini değiştirecek olgunluğa erişmeden vazgeçerler.Dikenlerin arasına düşen tohumlar Bilgiyi kabul edenler ama hırs ve egoları içinde boğulanlardır. Dünyadan vaz geçemeyenlerdir.

Toprağa düşen tohumlar, Bilgiyi idrak eden ve bu bilgileri hayatlarında kullanarak bilgiyi, bilgeliğe dönüştürenlerdir.Tohum aynı tohum fakat nereye düştüğü çok önemli. Kurumayı mı bekliyorsun? Yoksa kuşlar tarafından yenmeyi mi?

Çocuklar da bir tohumdur , Yetiştirme tarzımıza (ekildiği yere göre) şekillenir ve büyürler.Çocuklar konuşmaya başladıktan sonra öğrenmeye meraklıdırlar,devamlı sorular sorarlar.Ebeveynlerinin birer aynası kopyası olarak yetişirler. Çocukların ilk öğretmenleri Anne,Babası,Ailesi ve çevresidir.

Çocuklarımızın durumu ortada. Becerileri çok zayıf.Neden böyle bir sorunun ortaya çıktığı aslında herkesin malumu.

Onların yerine, hep biz yapıyoruz yapacaklarını, Elbisesini, çorabını ayakkabısını biz giydiyoruz. Yemeklerini biz yediriyoruz. Meyvesini biz soyup ağzına sokuyoruz. Bardağını biz dolduruyoruz, hatta dökmesin diye bardağı ağzına biz götürüyoruz. Uzandıkları bir şeyi kolaylık olsun diye biz alıp veriyor, taşımaya çalıştığı şeyleri biz taşıyor, oyuncağının düşen vidasını biz takıyor onların hayatını kolaylaştırmak için çırpınıyoruz. Evde oynadığımız oyunlar da bile hep onların kazanmasını sağlayarak, hayatta hep kazanılır fikrini aşılıyoruz, sonra anaokulundan başlayarak hayata başladıklarında hep kazanmak istiyorlar, Kaybettiklerin de hayal kırıklığına uğruyorlar. Onlara faydalı olmak isterken aslında zarar veriyoruz. Çünkü hayatı öğretmiyoruz çocuklarımıza.

Çocuklarımız gösterebilecekleri gelişimi göstermiyorsa, gerektiği gibi yemiyorsa, iyi uyumuyorsa, okulda başarısızsa, bu onların kötü olduğunun değil yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun göstergesidir.

Çocuklarınızı bir prens ve prenses gibi yetiştirmeyin! Siz Kraliyet ailesi değilsiniz.Babasının prensesi, Annesinin kralı, Ailesinin göz bebeği, Evin nazlısı. Bu roller ile büyüyen çocuklar, ileride aynı rolü devam ettirmek için role uygun kişileri seçer ya da seçtikleri kişilere bu rolleri dayatırlar. Kızınızı prenses gibi değil, ayakları yere basan sağlam karakterli bir birey olarak yetiştirin. Oğlunuzu hükümdar gibi değil, hak hukuk, adalet bilen adam olarak yetiştirin. Çocuklarınızı sürekli koruyarak, her şeyi onların yerine yaparak/düşünerek değil, gerçekler ile yüzleştirerek yetiştirin.

Kocalarını babalarına, Hanımlarını annelerine dönüştürmesinler. Tanıştıkları insanlardan hemen prens/prenses muamelesi beklemesinler. Hiç kimse çocuğunuzu hanedan üyesi olarak görmek zorunda değil. Hem de hiçbir şey yapmadan. Çocuklarınızı savunmasız ve haksız beklenti ile yetiştirmeyin. Çocuklar sözlerinizi değil, ayak izlerinizi takip eder. Bıraktığınız izlere dikkat ediniz. Çocuklar bizim ve Ülkemizin geleceğidir.

Unutmayınız ;Gerçekler bilmeyenlere bedel ödetir!

Esen kalın…