Neronlar bitmiyor, biri gitse bir başkası ya da başkaları geliyor. Dünyanın gözü önünde yakılan,  yok edilen Gazzeli kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve masum insanlar. Eğitimci Yazar Mehmet Ülker hocamın on yıl evvelinde okuduğum bir yazısını burada sizlerle paylaşıyorum. 

“HİTLER ve YAHUDİLER"

Yahudiler MÖ 1050 yıllarında kurdukları bir krallıkla ilk kez bağımsız oldular. Bu krallığa daha sonra Hz Davud ve Hz Süleyman Peygamberler de kral oldular. Özellikle Hz Süleyman devrinde Yahudi Krallığı Afrika’dan Anadolu’ya kadar uzanan ve Nil ve Fırat nehirleri arasında büyük bir devlet oldu. Kudüs devletin merkeziydi ve burada muhteşem bir yapı olan Süleyman Mabedi inşa edildi. Bu sınırlar bugün İsrail tarafından vaat edilmiş topraklar olarak kabul edilir ve mutlak amaç; bir gün vaat edilmiş toprakları ele geçirmektir. Bütün çabaları bunun içindir. İsrail bayrağına dikkat ettiyseniz, beyaz zemin üzerinde iki mavi yatay çizgi ki, bunlar Fırat ve Nil nehridir; ortadaki Davud yıldızı dedikleri meşhur yıldız da Kudüs şehrini temsil eder.

Peki, bu tarihi devlete ne oldu?

MÖ 10. YY’ da Hz Süleyman’ın vefatıyla devlet ikiye bölündü, Asurlular ve Babillilerin saldırılarıyla tamamen yıkıldı ve Yahudiler dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Süleyman Mabedi ihtişamıyla Yahudilere cesaret verir düşüncesiyle düşmanları tarafından yıkıldı. Yalnız bir duvarı ayakta kaldı, bugün ağlama duvarı olarak da bilinen meşhur duvar. Ve Yahudiler için iki bin yıllık bağımsızlık özlemi başlamış oluyordu. Bu özlem nesiller boyu hep içlerinde bir uhde olarak kaldı. Başka devletlerin hükümranlığında yaşamak zorunda kaldılar. Ama ticari kabiliyetleri ve girişimci ruhlarının yanına tefecilik yönlerini de ekleyip zengin ve parayı yönetenler olarak hükmü altında yaşadıkları devletlerde hep rahat ettiler.

Birinci Dünya Savaşı sonunda Filistin toprakları Osmanlı’nın elinden çıkıp da bölgede otorite boşluğu oluşunca, Yahudilere bir umut ışığı doğdu. Dünya Siyonist Örgütü yeni Yahudi yerleşim yeri olarak Filistin’ i görüyordu. Bölge İngiliz işgal bölgesiydi ve İngilizler bu örgütü destekliyordu. Ama ne var ki çoğunluğu Avrupa ve Amerika’da zenginlik ve lüks içinde yaşayan Yahudileri bu bölgeye getirmek çok zordu. O kadar uğraşmalarına rağmen bölgeye gelip yerleşen Yahudi sayısı yüz bini bulmuyordu.

Başka bir şey yapmak gerekti ama ne?

Yahudi Örgütü bu sıkıntıyla uğraşadursun, I. Dünya Savaşı’nda Fransa cephesinde çavuş rütbesiyle ülkesinin onuru için çarpışmış bir Alman askerinin başka bir sıkıntısı vardı. Mağlup olmuşlar ve ülkesi Almanya çok ağır şartlar içeren Versay Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştı. Öyle ki Almanya tam 130 milyar altın para savaş tazminatı ödeyecekti.

O, bu mağlubiyetin sorumlusu olarak; silah fabrikalarındaki grev yapan işçileri ve kendilerine yeterince malzeme sağlayamayan fabrika yöneticilerini görüyordu. Tahmin edeceğiniz gibi fabrika sahibi bir Yahudi ve işçileri de Yahudilerden oluşuyordu. Tüm bu ve başka sebeplerden Yahudi toplumuna kin güden bu asker meşhur Adolf Hitler’den başkası değildi.

Almanya’nın içine düştüğü bu sıkıntılar Hitler gibi pek çok Alman gencini milliyetçi akımlara yöneltti. Hitler, işte tam o yıllarda Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’ne (Nazi Partisi) üye oldu. İçinde barındırdığı kin, topluluk karşısında ateşli milliyetçi söylemleri onu kısa sürede partinin başına getirdi.

Parti programını tekrar yazdıran Hitler, Yahudiler başta olmak üzere tüm yabancıları Almanya’ya ve ekonomiye zarar verdikleri gerekçisiyle baş düşman ilan etti. Almanların ekebilecekleri geniş topraklar ele geçirilmeliydi ve bunun için güçlü bir ordu kurulması Hitler’in vaatleri arasındaydı. Almanya’da halkın yaşadığı sıkıntılar Hitler’in söylemlerini daha cazip kılmaya başladı ve sonunda Almanya Cumhurbaşkanı, Hitler’e hükümeti kurma görevi verdi. Artık Hitler vaatlerini yerine getirebilirdi. Ama bir sorun vardı; para…

Hem de güçlü panzer tümenlerinden oluşan Wehrmacht ‘ ı (Alman Ordusu) kuracak kadar çok para. Sıfırı tüketmiş olan Almanya bu kadar parayı nasıl bulacaktı? Aynı dönemde biz de benzer sıkıntıları yaşıyorduk, o yılları bir düşünürseniz, parayı kim kaybetmiş ki siz bulasınız.

İşte tam bu noktada Dünya Siyonist Örgütü ile Hitler’in çıkarları birleşti. Çünkü paraya hem de çok paraya ihtiyacınız varsa orda mutlaka bir Yahudi vardır. Derken gizli bir anlaşma yapıldı ve Siyonist örgütün yönlendirdiği aralarında General Motors, Shell, Ford, Commerzbank gibi Yahudi şirketlerinden Almanya’ya para ve malzeme akmaya başladı. Kısa sürede Hitler’in vaat ettiği o büyük ordu kuruldu.

Peki, kendilerini baş düşman ilan etmiş bu adamla Yahudiler niçin anlaştılar? Elbette çok değerli bir sebebi vardı.

Hitler için sıra yeni yerleşimler elde etmeye gelmişti. Wehrmacht yatağına sığmayan bir nehir gibi Polonya, Avusturya, Macaristan, Romanya gibi ülkeleri kısa sürede işgal etti. Bu ülkelerin ortak özelliği çok fazla sayıda Yahudi nüfusu barındırmasıdır.

Savaşın ortaya çıkardığı baskı, Hitlerin Yahudileri toplama kamplarına göndermesi hatta bu kaplarda Yahudileri fırınlarda diri diri yaktığı, bedenlerinden sabun yaptığı yalanı bu ülkelerdeki zengin Yahudi nüfusu göçe zorladı. Oysa gerçekte sadece fakir ve işe yaramaz Yahudiler, romanlar ve Çingeneler kamplara gönderilmişti. II. Dünya Savaşı’nda 6 milyon Yahudi öldüğü söylenir, çoğu işte bu gariplerdi. Seçkin Yahudiler göç edecek bir yer ararken Dünya Siyonist Örgütü tekrar devreye girdi ve çeyrek milyon varlıklı Yahudi bugünkü Filistin’e yerleştirildi. Görev tamamlanmış ve artık Hitler ile işleri bitmişti.

Para ve silahlarla güçlendirdikleri Hitler’e karşı bu defa Birleşik Amerika’ya destek oldular ve Almanya çöktü. Çünkü Siyonizm’ in merkezi Amerika’daydı ve Almanya asla kazanamayacaktı. 30 Nisan 1945 gecesi Hitler, sokakta Sovyet tanklarının gıcırtıları eşliğinde sığınağında şakağına silahı dayamışken ne düşünüyordu bilmiyoruz ama Filistin’ e yerleştirilen Yahudiler çoktan İsrail’in temellerini hazırlamışlardı. Adolf Hitler, büyük Yahudi düşmanı, acaba iyi mi yapmış, kötü mü?

Yorumunu sosyal medyadaki Hitler meraklılarına bırakalım, "Gazze’ deki insanlık suçunun bir an önce bitmesi duasıyla...”

Eğitimci Yazar  Mehmet ÜLKER