Sonrada biz haber alıp amcanı alıp getirmeye gittiğimizde çoktan Osman Köylüler atladığı yerden çıkarıp köylerine götürmüşler, kırığını çıkığını koyun kesip koyun postuna sarmışlardı. Biz haberimiz olup getirmek için gittiğimizde hala koyun postuna sarılı yatıyordu. Biz kağnılarla gidip yün döşekler üzerine yatırarak köye getirdik. Garibim iki aya yakın elsiz ayaksız yatıverdi…

Şimdi damlardan, Köseler Mezarlığının az ötesindeki yoldan Yelli Boyuna doğru yürüyorum. Yürümekte olduğum yol senin zamanında belki de bir öküz kağnısının zar zor geçtiği bir yolakmıştır, şimdi ise vızır vızır otomobiller gidiyor.Yaklaşık on bilemediğin on beş dakikalık yürüyüş sonrası Hacı Mehmet’lerin Yelli Boyundaki tarlaları geçip Kopuzlar dedikleri Küfü Deresine bakan yamaçlara geldim. Gür dikenli çalıların arasından geçip yamacın kıyısından aşağılara bakıyorum. Baktığım yerlerin neresinden atlarsam atlayayım ta derenin içine kadar uçup giderim. Oysa seni çıkardıkları yer yamacın hemen üç dört metre derinliğinde ileriye doğru uzanmış bir kayacıkmış…Yürüye yürüye, yamaçtan aşağıları tarayarak tüm kopuzları taradım ama senin düştüğün yere benzer bir yere rastlamadım. Ya öyle bir yer vardı da aradan geçen yıllar sırasında göçüp gitti ya da ben gözden kaçırdım. En iyisi ben daha sonra Dereköy’e gidip yaşayan pir ihtiyardan bilen varsa sorup öğreneyim, olmadı araba ile getirip göstermesini sağlayayım,

Ben şimdi dedemin ölmeden önce çift sürmekte olduğu taşlı tarlaya gidiyorum. Söylesem gülersin, sözünü ettiğim taşlı tarla şimdi orman olmuş. Yani yok pahasına babamın elinden dayısı tarafından alınan tarla şimdi orman alanı içinde. Dam boyu çam ağaçları fısır fısır esip şarkı söylüyor. Geçenlerde bir hıdırellez günü orada ateş yakıp yemek yedik. Anam da vardı. Garibim içlenip duygulanıp ağladı “ben burada az zaman arpa buğday yolmadım !”diye. Sonra “yolma yolmayan bilmez yolma yolmanın ne zor olduğunu!” diye ekleyip başladı ‘Sabahtan uyandım ki ezan sesi var, ezan da sesi değil yar yar burçak yası var…!” türküsünü söylemeye…