Kurban deyip hemen öylece kesip atmayın. Kurban ibadetini eda ederken normal bir hayvanı kesiyormuş gibi kurban hayvanını kesip de etini afiyetle yemeyin. Kurban, içerisinde sırlar saklayan, hikmetler taşıyan ulvi, yüce ve şahın şahı bir ibadet.
Kurban her şeyden önce Allah’a karşı kulluk şuurumuzu arttıran bir itaat duruşudur. Allah’a yakınlaştıran ilahi bir huzurda olmanın adıdır. Kaf dağındaki Zümrüt-ü Anka kuşuna ulaştıran bir yüceliştir. Ve kurban, teslimiyetin, sadakatin, itaatin, şükranlığın zirve noktasındaki komple bir ibadet.
Evet kurban! İçinde gizlediği sır ve hikmetlerle tüm ibadetleri içinde barındıran şümullü bir ibadettir. Bir hayvanı kurban kesmenin sadeliği ötesinde, ruhu arş semalarında semazen gibi meşk ettiren bir ibadet. Kurban bir hayvan kesip ve et, kebap ve mangaldan öte manevi kazanımlara, hazlara açılan bir kapıdır. Takvanın kademe kademe kalbimize işlendiği bir ibadettir kurban.
İşte kurbanın kazanımlarını ve hikmetlerini say say bitiremeyiz. Eğer kurbanı tekbirlerle bir ibadet niyetiyle, samimiyetiyle, aşkıyla, ruhuyla ve şuuruyla yaparsak, gözümüz kurbanın etinde değil, kazandırdığı değerlerde olur.
Kurbanı keserken getirdiğimiz tekbirle dünyaya Allah’ın büyüklüğünü ve kendimizin de Cenab-ı Allah’a kulluğumuzun ilanını yapıyoruz. ”Allah büyüktür, büyüklüğüyle büyüktür. O her şeyi bilir. O’ndan hiçbir şey gizli kalmaz. O sonsuz kudret sahibidir. O kudretiyle tüm varlık âlemini yarattı ve yine o kudretiyle mükemmel ve kusursuz bir şekilde sevk ve idare ediyor.” Bir tekbir yani”Allhuekber”, özellikle hem hacda hem de kurban esnasında bizlere bu iman ruhunu aşılıyor. Gerek kurban esnasındaki, gerek bayram boyu namazların ardından getirdiğimiz teşrik tekbirleri, gerekse hacıların arafatta ve tavaf esnasındaki telbiyeleri ve tekbirleri birbirine karışarak tüm Müslümanlar bir ağızdan ve gönülden Allah’ın büyüklüğünü tüm dünyaya ilan ediyoruz. Kurban ve hac ibadetini birbirlerine birleştirip hacılarla gönlümüz bir, duamız bir oluyor.
Hac ve kurbanın bir arada olmasının tabi ki binler hikmetleri vardır. Bizleri kulluğumuzun doruklarına zirvesine çıkartan, âlemin sırlarını keşfettiren, maneviyatın derinliklerine indiren, ruhumuzu en yüce yolculuklara çıkartan, kendilerine has ve birbirlerini tamamlayan hac ve kurban ibadetleri. Hac, içinde bulundurduğu menasiklerle yani tavaf, vakfe, say, şeytan taşlama, ihram hepsi birbirinden ayrı derin manaları ihtiva eden ibadetlerle bezenmiştir. Her menasik bir ibadettir ve her birinin ayrı özellikleri vardır. İnsan mümin olmanın huzurunu ve ne kadar büyük bir nimet olduğunu hacda ve kurbanda anlıyor. İşte ayet-i kerime:
“Kendileri için birtakım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah’ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun.” (Hac 28)
İslam’ın birlik ve beraberlik, paylaşım, ahde vefa, tevazu ve güzel ahlak gibi bin bir meziyetini hac ve kurban ibadetleri bizlere kazandırıyor.
Kurban mali yani mal ile yapılan ibadet olduğu gibi tefekküri bir ibadettir aynı zamanda. Bir hayvanı keserek boğazlayarak canına son veriyoruz. Tabi ki Allah’ın emriyle. Keserken şu düşünce ve duyguları taşıyabiliriz: Allah’ım şu an senin emrine itaat ederek kurbanımı kesiyorum. Bu hayvanın Azrail’i oluyorum. Fakat onu kurban etmekle ona bir kurban hayvanı olma payesini kazandırıyorum. İşte bir gün Azrail de canımı senin emrinle alacak. Azrail gelmeden ben de kendi nefsimi sana kurban ediyorum. Kötülüklere, günahlara ve beni İslam’dan uzaklaştıracak her şeye kalbimi kapatıyorum. İbadetlere güzelliklere de kalbimi açıyorum. Kurban bu düşünceleri bize kazandırarak tefekkürümüzü şahikalara yükseltiyor.
”Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.” (Hac 37) Ayetinde kısa ve öz olarak kurbanın ötesini Allah bizlere açıklamış; kurban et elde etme veya bir hayvanı sıradan kesme ameli değil, takva, teslimiyet, itaat şuuru, ihlas, samimiyet, niyet, deruni bir tefekkür yani İslam’ın özü.