Baktım, Gubbalı Gede Etem’in bağdan, Garagaşların bağdan, Gırbağ tarafında ki göverilerin arasından üçer beşer onar gelip yılık gıçlı, götten bacak Üsen’in bağa doğru giden bir kalabalık var, bende peşlerine takıldım…gidenlerin acele etmesine, yüzlerinde ki somurtuya bakılırsa önemli bir toplantı olmalı…Üsen’in Gırbağ tarafındaki yılık, yaşlı iğdenin yanındaki kesiğin üzerinde bizim Ana Bey, koskocaman gövdesi ile kesiğin üzerine dikilmiş, güçlü ön ayaklarının beşer pençesi toprağı sımsıkı kavramış, uzun burnu uzanmış, soluklandıkça burun delikleri kabarıp iniyor, sımsıkı ağzı kenetlenmiş, oynamıyor gibi görünen iri gözleri sanki üzerimizde geziniyor…Gözleri, arada yakıcı ikindi güneşine bakıp toplantı saatinin gelip gelmediğine, çoğunlukla da karşısında dizilmiş, sus pus,bakışları önünde, korku ağırlıklı saygıyla bekleşen bizlerin üzerinde…Arkama dönmeden göz ucu baktım, Azılıların bağdaki kaplumbağalar nefes nefese geliyorlar…

Arkadaşlar geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Lafı, sözü uzatıp bu sıcakta zamanınızı almak istemiyorum…Bir araya gelmemizin nedeni, bize kötü davranan bağ sahiplerinin yaptığını yanlarına bırakmamak gerektiğini her yıl olduğu gibi bu yıl da bir kez daha gündeme getirmek, hazır bir araya gelmişken de bir diyeceği, bir sorunu olan varsa dinleyip çözüm aramaktır…Sizden özellikle garibin, garibanın üzümleri ile uğraşmamanızı rica ederim…

Berber Kara Memet; eski koltukta oturmuş, boynunda önceden beyaz olup yıkana kullanıla, kullanıla yıkana rengi koyulaşmış ama temiz önlük takılı Cambaz Memedin yüzünü fırçalıyor, bir yandan da durmadan konuşuyor…İstanbul’dan, Kasımpaşa’dan, İlk çıraklık yaptığı Pangaltındaki ustasından …Cambaz Memedin gök gözleri fıldır fıldır dönüyor…Bu arada İzzet girip ortaya bir “Merhaba!” deyip oturuyor. Merhabalar değişik seslerden geri geliyor…Merhabalar sonrası İzzet,

“Arkadaşlar bilmem sizin bağlar ne durumda ama, benim bağ elden çıkmış…Siz deyin yüz, ben diyem iki yüz kaplumbağa bağda, bağda değil üzüm nerede ise yaprak bile kalmamış…!” deyince, Cambaz Memet,

“Geçen gün, bende yirmi otuz kadar kağnıya doldurup çaya döküp geldim!”

Berber dükkanında sıra bekleyenler başladılar,

“Benim bağ da kaplumbağa dolu…”

“Benimki de…”

“Benim ki de”

Kara Memet bi durdu, iki durdu…Kara gözleri parladı…Başladı,

“Arkadaşlar, ben bu işi çözerim çözmesine de bi yüzlüğünüzü alırım. Bu yüzlüğü aranızda nasıl toplarsınız ona karışmam!” deyip sustu. İzzet, Cambaz Memede, Cambazın gök gözleri aynaya, aynadan aynanın üzerindeki manzara resmine, oradan duvarlardaki sinek pisliklerini dolaştı durdu ama ağzından hiç ses çıkmadı…İzzetin gözleri İmamların Ali’ye, Üğürlerin Efeye, sonrada Kıyıkıyıların Efendioğluna doğru uzanırken cebine davrandı,

“İşte benden yirmi gayme!”deyince,

“ İşte benim yirmilik!”,

“Aha benim yirmi,

Kara Memet yirmilikleri toplayıp cebe indirirken,

Akşam korucu, tellala çıkıp; “ Tosba başına beş kuruş, tosbalar Deli Mamıdın odada ve Gazıklan odada teslim alınacak!” diye ünleyince…

Biz tüm Haydanın çocukları bağa baçaya seyirttik…Tıslamalarına, üstümüze başımıza yeşil yeşil, cıvık cıvık sıçmalarına debelenmelerine, ön ve arka ayaklarını çıkarıp ellerimizi tırmalamaya çalışmalarına aldırmadan nerede buldu isek yakaladığımız kaplumbağayı odalara getirip teslim ediyoruz…Odalardaki kaplumbağa tokurtuları, inlemeleri nerede ise yeri göğü yıktı…Kokudan değil odaların yakınındaki evlerde, odalardan uzak olan evlerde bile durulası değil…

Odalar kaplumbağa ile dolup taşınca Kör Hidayetin kamyon önce Deli Mamıtların odaya yanaşıp tosbaları yükleyip götürdü, sonrada Gazıkların odadakileri…

Sivaslı’da bir Cuma namazı sonrası hoca vaaz’ı bitirince camideki yaşlıca biri,

“Hocam bu nasıl bir iştir ki, Çivril’e, Uşak’a,Karahallı’ya yağmur bereket yağarken bize kaplumbağa yağıp neyimiz varsa sildi süpürdü…” deyip boynunu burar…

Meğer Kör hidayet götürdüğü kaplumbağaları Sivaslı sınırındaki kuru köprüye atıp gelince odada günlerce aç susuz alıkonan kaplumbağalar kıtlıktan çıkmışcasına önlerine ne gelirse silip süpürüp yiyip yutmuş…