Kadına şiddet, çocuğa şiddet, eğitim çalışanlarına şiddet, sağlık çalışanlarına şiddet…

Listeyi bu şekilde uzatabiliriz.Günümüzün vebası şiddet…

Haber bültenlerinde en sık rastladığımız, içimizi acıtan, izlerken ya da okuduğumuzda ürperdiğimiz, şiddete maruz kalan kişi için “İyi ki onun yerinde ben değildim” dediğimiz ancak her an bizi de bulabileceğini bildiğimiz, aynı zamanda toplum sağlığını da olumsuz etkileyen cinnet vakası.

Toplumsal ve sosyal bir sorun olarak gördüğümüz şiddetten en çok etkilenen kesimlerin başında geliyor eğitim çalışanları…

Sadece şiddete uğrayan eğitim çalışanlarının ya da ailelerini değil, millet olarak geleceğimizi etkileyen şiddet vakaları ile birlikte gencecik dimağlarımız yitip gidiyor, hayatlarının en verimli dönemlerine aniden kara bir perde iniyor.

Ceren Damar Şenel, Necmettin Kuyucu, Ayhan Kökmen, Rabia Sevilay Durukan ve nice öğretmenimiz… Hepsi yarım yaşanmışlıklarla göçüp gittiler aramızdan.

Oysa ki fedakârlığın, sevginin, emeğin adıdır öğretmen…

Öğrencilerine yeni bilgiler kazandırmaktır görevi ama bunun dışında erdemi, insanı sevmeyi, güzel ahlakı öğretendir. Bu nedenledir ki; öğretmenlik mesleği paha biçilemezdir.

***

Sendikamız, 24 Kasım Öğretmenler Günü anketinde şiddet konusunu da ele almıştır. Düşünebiliyor musunuz, 6 bin 728 eğitimci ile yaptığımız anket çalışmasında, ankete katılan öğretmenlerin yüzde 48.7’si meslek hayatında bir ya da daha fazla sayıda şiddete maruz kalmış.

İşte bu rakam, “eti senin, kemiği benim” anlayışının çok gerilerde kaldığını, eğitim çalışanlarının statü kaybının travmatik boyutlara ulaştığını, yıprandığını, şevkinin kırıldığını, ilk günkü heyecanlarını yitirdiğini, eğitimcilere verilen kıymetin süslü laflarda kaldığını çok net ortaya koyuyor.

Şiddetin önlenmesi için hazırladığımız ve milletvekilleri aracılığıyla TBMM’ye ilettiğimiz kanun teklifleri, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a 81 ilden gönderdiğimiz 81 mektup eğitim çalışanlarının güvenlik içinde çalışmasını sağlamayı hedefliyor. Eğitim çalışanlarını yasal koruma altına alabilirsek, bunun yanında kaybettikleri itibarlarını geri kazandırabilirsek şiddet sorunun da önüne geçebiliriz.

Şunu da belirtelim ki, Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’un “Sıfır şiddet” paylaşımını çok önemsiyor, bu konuda yapılacak her çalışmaya tüm gövdemizle destek veriyoruz.

***

Elbette eğitimin sorunları bitmiyor. Ekonomik ve mesleki sorunlar tüm gerçekliğiyle karşımızda duruyor. Yine anket çalışmamızda tüm bu sorunların vurucu yansımalarını görebiliyoruz.Ülkemiz son yıllarda ciddi bir ekonomik çıkmazda. Bu ekonomik çıkmazın faturası eğitim alanına da etki ediyor. Oysa ne eğitim çalışanlarının ücretlerinden, ne öğretmen atamalarından, ne de eğitim alanında yapılan yatırımlardan tasarruf edemezsiniz. Şayet ederseniz, tıpkı 2012, 2015, 2018 yılında ve daha önceki yıllarda olduğu gibi, PISA sonuçlarında millet olarak yine sükût-u hayâle uğrarız.

Kredi borçlusu eğitim çalışanları,

Ek iş yaparak borçlarını ödeyebilen eğitim çalışanları,

Kredi kartlarıyla evini çekip çeviren eğitim çalışanları.

Üstüne üstlük 2019 yılı toplu sözleşmenin beceriksiz ellerde yönetilmesi neticesinde ekonomik kayıpları daha da artan eğitim çalışanları…

Soruyorum: Eğitim çalışanları ekonomik kayıplarının telafi edilmesini, Refah içinde yaşamayı, Dünyadaki meslektaşları ile aynı ücretlere sahip olmayı hak etmiyor mu?

ÖĞRETMEN PROBLEMLERİ-2

***

Eğitim yönetimimiz, liyakat üzerine adaletle iş başına gelen yöneticiler tarafından idare edilmelidir. Özellikle yönetici atamalarında bilgi, tecrübe, adalet ve liyakat yerine torpili koyanlar ve yandaşlıkla makam, mevki elde eden koltuk heveslileri ile birlikte bunlara çanak tutan siyasi anlayış okullarımızı hallaç pamuğu gibi dağıtmıştır. İşte tam da bu nedenle Kutadgu Bilig başucu kitabımız olmalıdır. Liyakatin önemine vurgu yapılan kitapta, “Ey bey, işi işin ehline, işe yarayana, hareketi doğru dürüst yapana ver. Eğer bir bey işi ehliyetsiz bir kimseye verirse, ehliyetsizliği başkası değil, kendisi göstermiş olur. Tanrı bir kimseyi mes’ûd etmek ve yükseltmek isterse, ona ehliyetli ve dürüst hizmetkarlar verir ” denilmiştir. Liyakat, 11. yüzyılda Yusuf Has Hacip tarafından yazılan ve Türk edebiyatının kült eserlerinden biri olan Kutadgu Bilig’de bu şekilde vurgulanırken, günümüzde liyakatin göz ardı edilmesi adaletsizliği inşa etmektedir. Dolayısıyla MEB’in adaletli ve liyakate dayanan hem yönetici hem de öğretmen atama sistemi ihdas etmesi, eğitimin en büyük ihtiyaçlarından birisidir.

***

Ek gösterge sözünün üzerinden bir buçuk yıl geçmiştir. Siyasi irade bu sözü ne yazık ki bugün görmezden gelmektedir. Elbette Türk Eğitim-Sen olarak ek gösterge sözünü unutmuyor ve unutturmamak için elimizden gelen her türlü gayreti ortaya koyuyoruz.

Ek gösterge umuduyla emekliliğini erteleyen çalışanların da bulunduğu göz önünde alındığında bu bekleyişin hiç kimseye bir kazanım sağlamayacağı açıktır. Ayrıca ek gösterge sözünün yerine getirilmesinin yanı sıra tüm kamu çalışanlarının ek göstergelerinin güncellenmesi de taleplerimizdendir. Bu husus hem hiyerarşinin hem de çalışma barışının bozulmaması adına önemlidir.

***

Son olarak Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili düşüncelerimizi paylaşmak istiyorum. Bu kanunun beklentilerimiz doğrultusunda çıkarılması en büyük temennimizdir. Kanunun ertelendiğine yönelik iddialar kamuoyunda yer alsa da, bunun doğru olmamasını ümit ediyoruz. Zira kanunun ertelenmesi demek, MEB’in öğretmen sorunlarının çözümünde havlu atması anlamına gelecektir.

Öğretmenlerimiz kazanılmış haklarımızı geriye götürmeyecek, öğretmen sorunlarına çözüm bulacak, nitelikli ve kaliteli eğitimin önünü açacak, öğretmenlik mesleğine değer kazandıracak bir kanunun çıkması için heyecanlıdır. Öğretmenlerimizin bu heyecanını yitirmesine neden olacak yaklaşımlardan uzak durulmalıdır.

Bu düşüncelerle, MÜCADELEMİZİN eğitimin birçok sorununa ışık tutmasını ümit ediyor, karar mekanizmalarındaki kişilerin eğitimin sorunları ile ilgili elini taşın altına koyacağına inanıyorum…

Talip GEYLAN

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı