Gızak Memedin kahvehanesin de buluşup domino oynamak için sözleşmişlerdi. Önce Gızak Amat geldi. Ayağında dizden aşağısı kesilmiş, kesilen yerlerinden ipleri sarkan soluk bir kot pantolon, sırtında ütülü mü yoksa ütüsüz mü olduğu pek belli olmayan soluk bir gömlek, gömleğin etekleri kemerin içine konmayıp üstüne salınmış. Yeşil gözleri ile oturanları şöyle bir taradı, arkadaşlarının gelmemiş olduklarını görünce yüzünde muzip bir gülümseme dosdoğru ocağa yöneldi, baktı ocakta Gızak Memet ocakta elinde cezve kahve yapıyor,

“Ne o len Gızak…?

“Nolcek uraşıyoz işte Gızak artdeş!”

“Ne zaman gurtulcen bu işleden?

Gızak Memet ocaktan aldığı cezvenin içindeki buharı tüten kahveyi, gövdesi ile oranlı olmayan kocaman elleri ile tepsideki kahve fincanına boşaltırken gök gözlerini karşısındaki yeşil gözlere dikti. Kırmızı, etli yüzünde gittikçe büyüyen bir gülümse ile,“

Sana bi şey diyen mi Gızak artdeş, oğlanı, gızı everdim mi bi gün bile çalışmam diyodum demesine de…Gızı gelin, oğlanı güve ettik etmesine de, üstüne üstlük torun torbaya da garıştık ama gel velakin ben bu işten bi türlü paçayı gurtaramadım…Eve git çalış…Buraya gel çalış…Çalış Allah çalış…Sen de Allah beni sanki çalışsın diye yaratmış…” deyince Gızak Amat,

“Yok be Memedim sende evde çalışacak derman pek galmamıştır.” Deyince,

Gızak Memet gök gözlerini belertip,

“Valla da billa da bağdır, baçadır it gibi ça…” derken Gızak Amadın müzipçe güldüğünü görünce lafın nereye gittiğini anlayıp gülümsemesi tüm yüzüne yayılırken lafını tamamladı; “ O işte durmak yok Amadım…” Deyip ocağa yeni bir cezve sürüp cezveye kahve, su koyup karıştırırken,

“Sana bi gave yapayım da gör, gave nasıl yapılıyor…?

“Bırak len geçen de öyle deyip gönderdin, gönderdiğin şey gaveden başka her şeye benziyordu!” deyip ocaktan uzaklaşmaya başlayınca Gızak Memet atarlanıp yumdu gözünü açtı ağzını,

“Senin de, gavenin de, seni adam yerine goyup gave yapanın da geleceğini,geçmişini…!”deyip ocaktaki cezveyi kapıp yere fırlattı; cezvedeki kahveler yerlere saçılıp gitti…

Gızak Amat bir masaya oturup beklerken önce; ayaklarını sürüyerek bir düz taban yürüyüşü ileYumuk Hacı geldi. Masaya yaklaşırken ablak suratında gülümseme, büyüyüp genişlerken gözleri sanki kaybolup görünmez oldu. Selamlaşıp otururken Aslan, hemen peşinden Hacı Ali, gelince garsondan domino istediler. Garsonun dominoları getirmesini beklerken Gızak Amad başladı gülmeye. Yumuk, Hacı, Aslan; birbirlerinin yüzüne baktılar bir süre ‘noldu’, ‘ne var?’ gibilerden sonra üçü birden gözlerini Amadın yüzüne dikince Amad,

“Üçünüzü bir arada görünce ilkokuldaki ilk günümüz ve Zekeriya öğretmenimiz aklıma geldi de…Önce Mehmet dedi, sınıfta ses yok, tümümüz etrafımıza bakınıyoruz biliyoruz ki aramızda Mehmet isimli biri yok…Zekeriya öğretmenin sesi sertleşti, Mehmet Aydın…Bizim Yumuk Hacı olmuştu

Mehmet…Yumuk Hacının yüzünde renk kalmamış, yumuk gözleri açılıp balamırt olmuş…Arkasından okudu Ali…Önümüze ardımıza bakındık aramızda Ali diye biri yok…Zekeriya Öğretmen kaşlarını çatıp yineledi Ali Söyler…Bizim Hacı Ali doğruldu yerinden başı omuzlarına gömülü…Hacı Ali olmuştu Ali…Zekeriya öğretmen okudu Türker…Biz yine aramızda Türker isimli biri olmadığını biliyoruz ama yinede öne arkaya bakınıyoruz kime Türker ismi verilecek diye, sonra Zekeriya öğretmen

kızarak bağırdı;Türker Bilir…Baktık bizim Aslan ayağa kalkıyor süklüm püklüm…Ve Aslan olmuştu Türker…

Zekeriya öğretmen okudu; Ahmet Yeğit…Ben sırıtıyorum ayağa kalkarken…Zekeriya öğretmen hışımla fırladı oturduğu yerden bir sol yanağımda bir sağ iki şamar şakladı…Apaydınlık sınıf bir an için karanlığa girip çıktı ama ben yine sırıtıyorum…Zekeriya Öğretmen dellendi sanki bağırıyor,

“Ne sırıtıp duruyorsun?”

Ben diyemedim; öğretmenim arkadaşlarımın isimlerini değiştirdiniz ama benimkine dokunmadınız, demek ki en güzel isim benim ismim buna kim sırıtmaz ki…