Suriye’de Rejim güçleri İdlib’de saldırılarına devam ediyor. Saldırılarla birlikte sivil halk Türkiye sınırına göç ediyor. İdlib’de Rusya üzerinden politika geliştiren Türkiye, umduğunu bulamıyor. Rusya, Suriye Rejimine ışık yakarken, Türkiye’yi oyalıyor. Rusya, Türkiye’nin ABD ilişkilerindeki olumsuzluktan istifade ediyor. Aynı zamanda Türkiye’nin jeostratejik konumu nedeniyle ABD’nin Türkiye’den vazgeçmeyeceğini biliyor. Ülkemizdeki 4 milyon civarındaki Suriyelilerin yükü her geçen gün artıyor.

Suriye’nin toprak bütünlüğünü savuna geldik. Uluslar arası alanda tanınmış mevcut hükümet ile diyaloğu kestik. Suriye’de Esad’ın devrilerek Emevi Camii’nde namaz kılma hayali bizi bu günlere getirdi. Suriye Rejiminin değişmesini beklerken Rejim her geçen gün güçlendi. Arzu edilen Güvenli Bölgeyi tesis edemedik. 2011’den bu yana yanlış dış politika hatalarının faturası ağırlaşıyor.

Soçi Mutabakatı ile 28 Ekim 1988 Türkiye-Suriye arasında imzalanan “Adana Mutabakatı” nın ilkelerinin kabul edilmesi önemliydi. Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması açısından da önemliydi. Barış Pınarı Harekâtı ile Güvenli Bölge oluşturulması arzu edilen şekilde sağlanmasa da önemli bir gelişme olarak görülmekte. ABD’nin hedefi ötelenmiş olmakla birlikte, PYD/YPG’nin varlığı ve gelecekte kullanılma durumu tehdidin devam ettiğini göstermektedir.

ÖSO olarak ifade edilen, şimdi Suriye Milli Ordusu olarak tanımlanan birliğin içindeki cihatçıların varlığı ve gelecekte ne olacakları, ayrı bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bu süreçte, Filistin dahil Arap ülkelerinin harekâta karşı çıkması, esasen bizi yönetenlerin tarih bilgisi eksikliğini bir kez daha ortaya koydu.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’de kontrol ettiği alanlardan çekilmesi asla düşünülmemelidir. Türkiye’nin güvenliği açısından düzenli devlet ile sınır teşkil edilinceye ve Suriye’de istikrarlı bir yönetim oluşuncaya kadar devam etmelidir.

Suriye’de ki gelişmeler, Libya ve Doğu Akdeniz ile birlikte değerlendirildiğinde endişelendiriyor. Güvenlik kuvvetlerimiz, halen yurt içinde teröristle mücadele ederken TSK, çok cepheli bir mücadele alanına sokulmamalıdır.

Birinci Dünya savaşının sonunda, yok olmaktan kurtaran ve yeni bir yurt üzerinde yeni bir devlet kuran Atatürk’ün büyüklüğü, 2’nci Dünya Savaşı sırasında ülkesini savaşa sokmayarak yurdunu ve milletini koruyan İnönü’nün değeri anlaşılıyor.

Atatürk’ün dış politika anlayışından uzaklaştıkça görülmektedir ki ülkemiz ve milletimiz; ekonomik, sosyal ve güvenlik alanlarında sıkıntıya düşmekte. Dış politika; tarihi geçmişimizden ders alan ve geleceği öngörebilen değerli diplomatlarımız tarafından belirlenmelidir.