Türkçe öğretmenimiz Azmi Fenerci,aramızdaki adıyla Tulum Azmi orta boylu, göbekli,yuvarlak kafasının üstündeki saçlar hemen hemen tamamıyla dökülmüş, şakakların üstünde, yanlarda ve ensesinde kalan saçlarda iyice kırlaşmış ama yuvarlak yüzündeki gür bıyıkları inadına simsiyah…Ciddi, hemen hemen hiç gülmüyor ,öğrenci sululuklarına da izin vermiyor…Konuyu işleyince,bir sonraki derste yapılmak üzere ödev veriyor. Bir sonraki derse gelir gelmez ilk işi verdiği ödevin yapılıp yapılmadığına bakmak,

Tulum Azmi, tam bir divan edebiyatı delisi; aruz vezni ile yatıp divan edebiyatı ile kalkıyor. İki kız ve bir oğlan olmak üzere üç çocuğu olduğunu biliyoruz. Aramızda şakalaşıp geyik muhabbeti yaparken Tulum Azmi’nin ismi geçtiğinde İstanbul’ lu piç Sinan “Tulum divan edebiyatı ile yatıp kalkerken acaba o üç çocuğu yapacak zamanı nereden buldu, acaba karısı kocam beni divan edebiyatı şıllığı ile aldatıyor diye saçını başını yoluyor mudur?” türünden ince sululuklar yapıp bizi gülmekten kırıp geçiriyor.

Tulum Azmi sınıfta en çok beni seviyor. En çok beni sevmesinin nedeni kaşım şöyle, gözüm böyle olduğundan değil; yaptığı bir sınavda aruz vezni ilgili soruyu sınıfta tek doğru yanıtlayan ben olduğum için…

Ben kapının yanındaki ilk sıranın en önünde oturuyorum. Nasıl oldu ise verilen ödevi yapmamışım. Tulum nerde ise gelmek üzere. Yiyeceğim zılgıtı göze alamadığım gibi, Tulumun bana olan sevgisini de yitirmek istemiyorum. Teneffüste alelacele tahtaya tebeşirle bir şeyler karaladım. Ders zili çalıp Tulum geldiğinde ben yavaş yavaş tahtayı siliyorum. Tulum benim sıradan başlayarak verdiği ödevi kontrol etmeye başladı. Benim sıradaki yerimin boş olmasına aldırmadan sıranın arkalarına doğru ilerleyince ben sessizce gelip yerime oturdum. Her zaman sessiz olan ve sesiz olması gereken sınıfta hafiften kıkırdamalar başladı. Tulum, kıkırdamalara aldırmaz görünüp ödev kontrol etmeyi bitirdi. Yerine oturmadan, hiç bir şey sormadan abartısız bir beş dakika tüm sınıfı, hepimizi tek tek süzdü. En sonunda korktuğum başıma geldi:

-“Ahmet,senin ödeve baktım herhalde ama bir daha bakabilir miyim?”

-“Bakamazsın öğretmenim..”

Gür kaşları iyice çatıldı. Asık olan suratı iyice asıldı. Sanki öfkeden biraz da karardı “Niye bakamazmışım?

“Yapmadım öğretmenim, olmayan bir şeye bakılamayacağından ötürü!”

Yüzü öfkeyle kararırken gür sesiyle bana kapıyı gösterdi:

“Defolllllll”

Dışarıda geziniirken yaptığım eşeklikten utandım. En iyisi teneffüste yakalayıp elini öperek özür dilemekti. Bunu da koridorda yapıp karizmayı çizdirmektense öğretmenler odasında yapmalıydım. Bakarsın diğer öğretmenler de “Bak Azmi,çocuk yaptığından pişman,affediver..”diye arka çıkarlar umudu taşıyarak kapıyı tıklatıp süklüm püklüm içeri girip özür dileyerek Azmi Öğretmenimin eline uzanmak istedim…

Oturduğu yerden öfkeyle doğruldu, gözleri ateş saçarak bana kapıyı gösterdi, ben kuyruğumu kıstırıp ezilip büzülüp öğretmenler odasından çıkarken arkamdan gür sesi yankılanıyordu “İnsan bilerek yaptığı şeyden özür dilemez! Delikanlı olan delikanlı yaptığının arkasında durur….”