Ders başlıyor. Brian’ın kafası oldukça karışık, çünkü sınıftakiler bir telefonlarına bir ona bakıp duruyorlar. Tuvalete gitmek için izin istiyor. Tuvalet bölmelerinin birine giriyor ve Instagram’ı açıyor. İşte, ekranda kendisini görüyor; domates sosuyla kaplı bir şekilde. Bu nasıl olabilir ki? Bunu kim çekti? Videonun altında yeni bir fotoğraf beliriyor. Yine Brian, bu kez eşofmanını giymiş halde. Açıklamada, “Kıyafet değişimi!” yazıyor.
Brian, videonun kaynağını bulmak için ana sayfayı telaş içinde inceliyor. Ama başarısız oluyor, çünkü video defalarca yeniden paylaşılmış. Takipçi sayısının da azaldığını fark ediyor. Sınıfa geri dönmek istemiyor. Tüm bunların bitmesini istiyor sadece.
Gün sonunda kız kardeşleriyle buluşuyor. Yürürken birkaç öğrenci fotoğrafını çekiyor. Kız kardeşleri tek kelime etmiyor. Brian bunun sebebini biliyor.
2008 yılında, ev Brian için güvenli bir alandı. Okulda olan okulda kalıyordu. Ama artık öyle değil. Brian eve kalbi hızlıca çarparak giriyor ve doğrudan odasına gidiyor. Aslında ödev yapması gerekiyor ancak konsantre olamıyor. Karanlıkta tek başına tekrar tekrar ana sayfayı yeniliyor…
Akşam yemeğinde Brian’ın en sevdiği yemek var, ama onun umurunda değil. Yemek bir an önce bitsin istiyor ki telefonuna geri dönebilsin. Bu sırada telefonunu kontrol etmek için iki kere tuvalete gidiyor. Ebeveynleri buna hiç dikkat etmiyorlar, onlar da kendi telefonlarıyla meşguller.
Brian videonun iki farklı versiyonunun daha yayınlandığını keşfediyor. Birinde müzik çalıyor, diğeriyse çirkin bir anlatıma sahip. İkisinin altında da çok fazla yorum var. Bu durumla nasıl savaşacağını bilmiyor, giderek artan görüntülenme sayısını izlemekle kalıyor sadece… Kendi takipçi sayısı, yani arkadaş sayısı da giderek azalmaya devam ediyor. Brian bunların bir parçası olmak istemiyor. O bu tür şeyleri sevmiyor. Ancak, okul danslarında olduğu gibi bu durumdan kaçması söz konusu değil. Öğretmenlerine de anlatamaz. Çünkü bu okulda meydana gelen bir şey değil.
Tüm gece uyanık kalıp izlenme sayısındaki artışın yavaşlamasını umarak ana sayfasını yeniliyor. Mark da şehrin diğer tarafında aynı şeyi yapıyor. Bir sürü yeni takipçisi var. Bu, şu zamana kadarki en iyi videosu.
Gece 3’te ikisi de ışıklarını kapatıp tavanlarına bakıyorlar. Mark gülümsüyor. Yarın başka bir çocuğun başına daha utanç verici bir olay gelsin diye ümit ediyor. Böylece onu da videoya çekebilir ve daha fazla beğeni alabilir. Şehrin diğer ucundaysa, Brian gülümsemiyor, ancak maalesef o da tam olarak aynı şeyin olmasını diliyor…
Öneriler
Öğretmenliğe 2009 yılında başladım. O zamanlar devlet okulları aşağı yukarı hatırladığım gibiydi. Artık durum değişti. Akıllı telefonlar ve sosyal medya öğrencileri tek bir şey için can atan yaratıklara dönüştürdü: İçerik. Gelinen nokta gerçekten çok üzücü.
Ancak, umut var.
Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, öğrencilerim akıllı telefonlar ve sosyal medyanın varlığından önceki günlere ait hikayelere büyük bir ilgi duymaya başladılar. Tıpkı daha basit günlerin özlemini çeken yetişkinler gibi, çocuklar da kimsenin telefon sahibi olmadığı ikinci ve üçüncü sınıf günlerini anımsıyorlar. Bence birçoğu o günleri şimdiden özlüyor.
Akıllı telefonların ve sosyal medyanın bir yere gittiği yok. İkisi de birçok yararı olan güçlü araçlar. Ancak, çocukların dünya ile etkileşime geçme şekillerini temelden değiştirdiler ve bunu iyi anlamda yapmadılar. Bunu değiştirmek bizim elimizde. Çocuklarınızın çocukluğunu geri kazanmasına yardımcı olmak için aşağıdaki adımları atmayı bir düşünün…
Yöneticilerin ve öğretmenlerin okulla ilgili amaçlar için sosyal medyayı kullanmayı bırakmalarını önerin. Öğretmenler birçok okulda sınıfla ilgili gelişmeler için Twitter ve Instagram kullanmaya teşvik ediliyorlar. Bu kötü bir fikir. Rıza almadan içerik paylaşma sürecini normalleştiriyor ve heyecan verici şeylerin en iyi bir telefon ekranından izlendiğini öğretiyor çocuklara. Aynı zamanda değerimizin“beğeniler” tarafından belirlendiği fikrini de destekliyor. Çocuğunuzun öğretmeninin
tweet’lerini okumak yerine çocuklarınızla her gün konuşun. Okulda neler olup bittiğini sorun. Bu hoşlarına gidecektir.
Teknoloji eğitiminin telefon adabı, sosyal medyanın karanlık yönleri ve online paylaşımların uzun vadeli sonuçları üzerine bir bölüm içermesi gerektiği konusunda ısrarcı olun. Öğrencilerin, istemeden ve farkında olmadan viral videoların bir parçası olmuş insanların hikayelerini duyduklarından emin olun.
Çocuklarınıza kendi çocukluk döneminize ait hikayeler anlatın. O zamanlar akıllı telefonlar olsaydı anlattığınız bu hikayelerin çok azının gerçekleşebileceğini vurgulayın. Çocuklarınıza bir gün büyüyeceklerini ve kendilerine ait hikayelere sahip olmak isteyeceklerini hatırlatın. İnternette geçirilmiş bir akşam üstünden iyi bir hikaye çıkmaz, öyle değil mi?
Çocuklarınıza sıkılmanın ne kadar önemli olduğunu öğretin. Hatta, sıkılmaları gerektiğini öğretin. Leonardo Da Vinci sıkılmıştı. Einstein da öyle. Sıkıntıdan yaratıcılık, yeni fikirler ve deneyimler doğar. Sıkıntıya değer verin.
Maceraların kendiliğinden kapımızı çalmadığını, onları bizim bulmamız gerektiğini çocuklarınıza hatırlatın. Dışarı çıkmalarını ve gerçek dünyayı keşfetmelerini teşvik edin. Çocukluk çağı çabuk geçer. Ve kesinlikle bir ekrana bakarak geçirilmemesi gerekir. Kaynak: https://www.waituntil8th.org