Yazıyı okumaya başladınız fakat sizden bir ricâda bulunacağım, okumayı bırakıp bir konu hakkında bir süre için düşünmeye başlayın lûtfen. Misâl; çocukluğunuzu düşünün. Okula başladığınız ilk günü, öğretmeninizden duyduğunuz ilk takdir cümlelerini, bayramlıklarınızı giymek için sabahı iple çektiğiniz bir gecenin sonunda kavuştuğunuz bayram sabahını, bayram harçlıklarınızla bakkala gittiğiniz anları düşünün meselâ. Bize âit uzak bir geçmişte kalanları hem hatırlamaya çalıştık hem de hatırımıza gelenler hakkında düşündük. Şimdi de hakkında daha az şeyler bildiğimizi varsaydığım başka bir konu başlığı seçsek, misâl; evren. Evrenle ilgili bildiklerimizi düşünmeye çalışalım. Gezegen, yıldız, meteor, nebula, galaksi, ışık yılı, karadelik, yörünge, sonsuzluk… Evrenle ilgili birçok terim var, ilk aklımıza gelenleri ve haklarında az çok bilgimiz olanları sıraladık. Evrenle ilgili daha fazla terim biliyorsanız düşünme çapınız da o nispette genişleyecektir. Şimdi, düşündüklerinizi hangi yolla hatırınıza getirdiğinizin cevabını bulmaya çalışın. Sorunun cevâbı kelimeler olacaktır. Sevgili, canımın içi, güzelim kelimeler. Rakamlar saygı ister, ciddiyet ister, dünyanın neresine giderseniz gidiniz iki rakamın çarpımı ya da toplamı aynı neticeyi verecektir. Kelimeler öyle midir ya! Kelimeler bilinmek ister, doğru anlaşılmak ister, sevgi ister, muhabbet ister, ilgi ister. Kelimelerle bağınızı keserseniz, kendisine ilgi, şefkat ve merhamet gösterilmeyen bir sevgili gibi küser, içine kapanır sonra da gönlünü size kapatır. İki rakamı birbiriyle hangi şiddette çarparsanız çarpın sonuç değişmeyecekken bir kelimeyi yerinde kullanmadığınızda, vurgusunu değiştirdiğinizde, ses tonunuzu farklı kullandığınızda cümlelerin anlamı başka bir kimliğe bürünebilir.

İnsanoğlu bütün yaratılmışlardan ayrı olarak bir kabiliyetle ödüllendirilmiş, belki de bu özelliği nedeniyle yaratıcısı tarafından “En şerefli” olarak nitelendirilmiştir. İnsanı farklı kılan özellik şüphesiz ki düşünebilmek kabiliyetidir. Bu sâyede insan, dünyâda iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek özellikte yaratılmış tek varlıktır. Düşünme gücünün temelini oluşturan yegâne yapı taşı ise kelimelerdir. Kelimeler olmasa insan düşünemez, düşünemeyen insanın da diğer canlılardan farkı kalmaz. Konuşma dilimiz dakikada 150-200 kelime, okuma dilimiz 200-250 kelimeyken düşünme dilimiz dakikada 1300-1800 kelime aralığındadır. Dilimizin sınırları dünyâmızın da sınırlarını belirlediği için 200 kelimeyle düşünen kişi 1200 kelimeyle düşüneni lâyıkıyla anlayamaz, iletişim kısır bir döngüde seyreder. Matematikle, geometriyle ya da bilmediğimiz bir lisan ile düşünebilmenin imkânı yoktur. İnsan, bildiği dilin kelimelerinden oluşturduğu cümleler vasıtasıyla düşünür, doğrular içerisinde en doğru olanı bulmaya çalışır. Bir kimse ne kadar fazla kelime bilirse, duygu ve düşüncelerini o denli iyi ifâde eder. Başkalarının görmediğini görebilir, daha farklı ve çok yönlü düşünebilir. Hattâ kalbimizde var olan ama kelimeleri olmayan hislere bile tercüman olabilir. Bizim medeniyetimiz söz medeniyetidir, kelimelerimiz ise hazinemizdir. Herkes, hayâtı, zihninde gezdirdiği kelime hazinesi kadar zenginlik içinde yaşar.

Bugün, kelimelerin anlamlarını hayatımızdan çıkardıkça yerine konulan uydurmalar bizi hazinemizden mahrum ederken, içini dolduramadığımız kavramlar da birbirini anlayamayan, hayâtı idrâk edemeyen bizleri bunalıma sokuyor. Hazinesinden yoksun bir zihin için hayat tatsızlaşıyor, zevksizleşiyor. Lisan, insanoğlunun hayâtı anlamasının bir biçimidir. Eğer hayâtın anlamını kavramaya çalışıyorsak elimizde kelimelerden başka bunu sağlayacak bir malzememiz yok.

Zaman zaman “Şu kitapları okumadan ölme!”, “Şunları okumadan ben oldum deme!” başlıkları altında sıralanmış çeşitli kitap listeleriyle karşılaşıyoruz. Listelerde dikkatimi çeken eksik bir eser var. Eksikliğini fark ettiğim eser bana göre, sözlüktür. Okumayı öğrenen her insanın, bilmediği kelimelerin anlamını öğrenmek için baktığı bir kaynak olmaktan öte, bizâtihi okunması gereken eserlerdir sözlükler. Elinizin altında nitelikli bir sözlük varsa inanınız birçok hikâye, roman veya başka yazılı eserden daha zevklidir okuması. Türk Dil Kurumunun sözlükleri buna en güzel örnektir. Bir kelimenin alt anlamlarından tutun, kelimenin içinde geçtiği örnek cümlelere, şiirlere, kısa pasajlara, sizi alıp başka kelimelerin büyüsüne sürükleyecek yönlendirmelere sâhiptir. Kanaatimce, kendini ve sonraki neslini yetiştirmeyi gâye edinmiş herkesin, düşünce kapılarını açmasına, düşünme kâbiliyetini geliştirmesine vesîle olacak güzel hazırlanmış bir sözlüğün tezgâhından geçmesi bir zorunluluktur.

Bizi biz yapan kelimelerimiz ve dilimiz o kadar güzeldir ki; içi boş, ruhsuz, ağzı bozuk, görmezden gelinecek pasaklı bir kontes değil, bilakis, nezâketiyle, zarâfetiyle ve elinde tuttuğu hazîne kapılarına âit anahtarlarıyla kendisine âşık olunacak, gönül bağı kurulacak hânedan soylu bir sultândır.

***

Bir Kelime

Hânedan: Köklü, asil ve büyük âile, târihteki tanınmış bir kimseye dayanan soy. Bulunduğu yerde herkesçe misâfirperver olarak bilinen, evi açık, asil ve cömert kimse.

***

Yeniden kavuşana dek hayâtınız anlamlı ve güzel kelimelerle dolsun, hoşça bakın zâtınıza. Yolcu yolunda gerek, kalın sağlıcakla.