Araştırmacılar, kampüsün sunucularına giriş yapan yaklaşık 15000 üniversite öğrencisinin gün içinde çevrimiçi oldukları profillerini inceledi. Araştırmacılardan Smarr ve Schrimer, bu araştırmanın 14894 üniversite öğrencisi ile 2 yıl süren, kampüsün öğrenci veri tabanına giriş-çıkış etkinliğini analiz eden en büyük sosyal jet lag çalışması olduğunu belirttiler.

Öğrencilerin derse gelmedikleri günlerde yaptıkları çalışmalara dayanarak “gece kuşu”, “gündüz ispinozları” ve “gündüzcüler” olarak sınıfladıktan sonra, bu öğrencilerin ders saatleriyle akademik notlarını kıyasladılar.

SCIENTIFIC Reports’da yayınlanan bulgular, sirkadyen ritimleriyle programları eş zamanlı olmayan öğrencilerin olduğunu gösterdi. Örneğin gece kuşları -sabah erken saatlerde ders aldıklarından- “sosyal jet lag” sebebiyle daha düşük notlar alıyorlardı. En fazla uyanık oldukları saatlerin iş, okul ya da diğer sorumluluklarıyla çeliştiği ortaya çıkmıştı.

UC Berkeley profesörü Lance Kriegsfeld’in laboratuarlarındaki sirkadyen ritim bozulmalarını araştırmalarını araştıran Benjamin Smarr: “Öğrencilerin büyük çoğunluğunun ders saatleri nedeniyle ‘sosyal jet lag’ yaşadıklarını gördük, bu da akademik performanslarının azalmasıyla çok güçlü bir korelasyon içindeydi” diyor. Diğer bir deyişle yüksek düzeyde sosyal jet lag yaşayan öğrencilerin akademik performansları aynı oranda düşüktü.

Öğrenme eksikliklerinin yanında sosyal jet lag obezite ve aşırı alkol ve sigara kullanımıyla da bağlantılı olarak gözlemlendi.

Bu çalışmanın olumlu bir sonucu olarak, araştırmacılardan Northeastern Illinois University biyoloji profesörü Asron Schrimer “Araştırmamız, eğer bir öğrenci ders günlerinin dersinin olmadığı günlere benzediği tutarlı bir program yapabilirse akademik başarıya ulaşma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir” diyor.

Ders saatleri sebebiyle jet-lag yaşayan kategorideki tüm öğrenciler çalışırken, gece baykuşlarının özellikle zayıf ve korunmasız olduklarını, birçok kişinin kronik olarak jet lag yaşadığını gördüklerini, günün diğer saatlerinde de iyi performans gösteremediklerini bulmuşlardır. Smarr, bu sonuçlara dayanarak, öğrencilerin derse çok geç kalmalarının o kadar da basit bir şey olmadığını söylüyor.

“Gece baykuşları dediğimiz gruplar daha geç kalkma eğilimindeyken, dersler daha erken saatlere koyulmaktadır. Bu nedenle uyumsuzluk en çok gece başkuşları dediğimiz grubu vuruyor. Ancak daha geç saatlerde dersleri olan gündüz ispinozları ve gündüzcülerin de uyumsuzluktan muzdarip olduklarını görüyoruz.”

“Farklı insanlar gerçekten biyolojik olarak farklı zamanlamalara sahiptirler, bu yüzden eğitim için herkese uyan bir zaman çözümü yok.”

Gece kuşlarını sabah ispinozlarından ve gündüzcülerden ayırmak, daha doğru bir uyanıklık profili edinmek için öğrencilerin derse gelmedikleri günlerde, sistemdeki etkinlik düzeyleri de incelendi.

Sonuçlar, öğrencilerin %40’ının çoğunlukla biyolojilerinin ders saatleriyle uyumlu olduğunu gösterdi. Bu kişiler sonuçta sınıfta daha iyi performans sergilediler ve daha yüksek not ortalamalarına sahip oldular.

Bununla birlikte öğrencilerin %50’si tam uyanmadan derse geliyordu ve sadece %10’u derslerin başladığı zamana kadar tamamen ayılıyordu.

Genel olarak erkeklerin kadınlardan daha geç uyandığı ve sirkadyen ritimlerin mevsimlerin gün ışığına göre değiştiği görüldü.

Bu sonuçların, dijital verilen insanların biyolojik ritimlerini de yansıtabileceği ile ilgili araştırmacılara yeni ufuklar açabileceği düşünülebilir. Araştırmacılara göre, “Geç yatan öğrencilerden, biyolojik ritimleriyle çelişen erken yatmayı beklemek yerine, eğitimi bireyselleştirmeye çalışmalıyız. Böylece öğrenim ve sınıflar belirli bir öğrencinin günün hangi saatinde daha verimli olacağını bilerek yapılandırılmalıdır.”