Manşet bir gazetenin. Pazar sabahı yazımı hazırlamak istediğimde başlığı görünce, bende çaldım. Hoş, gazete son günlerde ardı ardına gelen zamlara gönderme yapmış, bense sabah her yeri beyaza bürümüş kar için yazmak istiyorum.

Çocukluğumuzda kışlar daha soğuk ve yağışlı geçerdi.İlk okula başladığım 1962 de, Devrim ilkokulu da aynı yıl öğretime başladı.Ben 30 Ağustos ilkokuluna gittim.Kışları,yol boyu sucuk tabir ettiğimiz saçaklardan sarkan buz sarkıtlarını kollar,dikkatli giderdik.Okul bahçesinde birikmiş yağmur suyu buz tutar, üzerinde kayardık .Sonraları gittiğim yatılı okuldan ne zaman şubat tatili için Çivril e ,gelsek mutlaka kar olurdu.Öyle sakin,dingin bir yaşam vardı ki; ne şehir gürültüsü,ne hava kirliliği,ne de taşıt bolluğu..Nüfus az,herkes birbirini tanır,yaşam sade ama dayanışmalıydı.O günler hiç akla gelmezdi, günün birinde iklim değişecek!Yağmura,kara hasret kalacağız.

Kuraklığın Çivril ovasında, tarımı ne denli olumsuz etkilediğini yaşayınca, sanırım bu yağışların beraberinde getirdiği her türlü zorluk, hoş görülecek. Baraj gölü dolacak, yaz için sulama endişeleri kısmen kalkacak. Tarım yapmanın pahalılaşması, üretilenlerin satılamaması ya da para kazandırmaması bir an için unutulacak, geleceğe yeni bir umutla bakılacak. Kar yağınca topraktaki tohumlar gibi umutların da yeşermesi ne güzel.

Bir süredir gazetede haftalık olarak yazıyorum. Bana ilginç gelen çok az sayıda övgü ya da yergi almam. Sanki her şey kanıksanır oldu. Ekonomi, hayat pahalılığı, siyaset, değişen gelenekler alışkanlıklar, insan ilişkileri. Bu konularla ilgilenenlerse kahve sohbeti ötesinde bir çaba göstermiyor yani örgütlü, ortak bir tepki vermekten uzak kalıyorlar. Hangi dünya görüşünde, siyaset anlayışında olursak olalım her halde günümüzde bu zamlardan şikayetçi olmayanımız yoktur. Neden, niçin, ne yapalım soruları sormaktansa, film seyreder gibi kendimizi akıntıya bırakmışız. Yazılarıma gelen tek eleştiri, senin yazım dilini anlamıyoruz oluyor. Hiç yabancı kelime kullanmamaya çalışıyorum. Seçtiğim konular; polemikten uzak, dedikodudan uzak, kişiselleştirmeden yazdığım genelde ekonomi ve bilimsellik üzerine.

Ne yazabilirim? Son günlerin haberleri: Domuzdan insana genetiği değiştirilerek nakledilen kalp, böbrek. İlgilenmiyor muyuz? Gün olur hepimize gerekir. Füzyon enerjisi var; bir 10 yıl sonra enerji sorununu çözen ülkeler dünyanın yöneticisi olacaklar. Boş verelim. Peki. Dünyanın tam bir buçuk milyon km ötesinde yörüngeye oturtulan yeni bir teleskop haberi. Bize mi ne? Almanya da Türk bilim adamlarının Korona virüsü için geliştirdiği mRNA teknolojisi yakın gelecekte kanser ve bazı genetik rahatsızlıklara çözüm olacak. Aferin bizimkilere. Neden ülkemizde yapılamadı, neden bilim adamlarımız başka ülkelere göç ediyor? Gençlerimiz ülkeyi terk ediyor? Bu konular ilgi çekmiyor sanırım.

Ne yazayım? Geçen hafta CHP milletvekili, genel başkan yardımcısı Sayın Gülizar Biçer in basın açıklamasını dinledim. İlçe Kaymakamının bir başka siyasi parti milletvekiliyle köy gezisine katılmasını eleştiriyordu. Aklıma, katıldığım geçen Belediye Başkanlığı seçimleri geldi. Teamüllere (eskiden yasaldı da sanırım)göre tarafsız olması gereken bir İçişleri bakanı kürsüde eliyle, kendi siyasi partisinin adayının ellerini havaya kaldırıp “işte benim adayım” demişti. Yaptığı miting te. Sanki diğer dört aday ki, onlardan biri de bendim, başka bir ülkenin vatandaşıydık. Oysa kendisi bizim devletimizin yani bizim de İç işleri bakanımızdı. Tüm vatandaşların bakanı. Devleti temsil edenler, önemle üzerinde düşünsünler böylesi görüntülerin. Bu haftalık ta bu kadar. Sağlıcakla kalın.