Newton’un Principia Mathematica’sı Latince yazılmıştı; Einstein’ın ilk çalışmaları Almanca yazılmıştı; Marie Curie’ni çalışmasını Fransızca yayınlandı. Yine de bugün, dünyadaki çoğu bilimsel araştırma tek bir dilde, İngilizce yayınlanmaktadır.

Geçen yüzyılın ortalarından bu yana, küresel bilim camiasında işler değişti. İngilizce artık o kadar yaygın ki, Almanya, Fransa ve İspanya gibi İngilizce konuşulmayan bazı ülkelerde, İngilizce akademik makaleler ülkenin kendi dilindeki yayınların sayısından birkaç kat daha fazla.

İngilizce Her Zaman Baskın Bilim Dili Değildi.

Ancak durum her zaman bu şekilde değildi. 15. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar, bilim insanları çalışmalarını genellikle iki dilde gerçekleştirdiler: Konuşmada ana dillerinde ve yazılı çalışmalarında veya yazışmalarda Latince olarak. 17. ve 18. yüzyıllar boyunca bilim ilerledikçe Latince bilimsel dil olarak gözden düşmeye başladı. Konu hakkında detaylı bilgi için aşağıdaki yazımıza göz atabilirsiniz.

Bilimde Neden Hala Latince Terimler Kullanılıyor?

Günümüzde eğer İngilizce biliyorsanız bir bilim insanı ile konuşabilirsiniz. Bu konuşma, araştırmasının ayrıntıları hakkında olamasa bile, en azından ortak bir dili paylaşacaksınız. Çünkü günümüzde fizik, kimya, biyoloji, jeoloji ve aklınıza gelen diğer tüm bilim dallarında ortak dil İngilizcedir.

Bir yüzyıl önce araştırmacılar anadillerinde yayınlar yapsa da, zaman içinde yaptıkları yayının yaygınlaşmasının ancak başka ülkelerde yaşayan ve başka dilleri konuşan araştırmacıların onları anlayabilmesi ile mümkün olduğunu fark ettiler.

Bu nedenle dile değil bilime odaklanmanın daha verimli olacağına kanaat getirerek yaygın kullanımı olan İngilizceyi bilim dili olarak kabul ettiler. Bu durum elbette ana dili İngilizce olmayan bizler gibi ülkelerde yaşayanlar için bir sorun. Sonuçta dil öğrenme ve çeviri yapma önemli bir oranda zaman harcanması gereken çalışmalar…

Bir Zamanlar Bilim Dili Latince İdi

Yukarıda bahsettiğimiz durumun tarihe göz attığımızda aslında ilk defa karşımıza çıkmadığını görebilirsiniz. 15. yüzyıldan 17. yüzyılın sonlarına kadar bilim insanları çalışmalarını kendi ülkelerinde sözlü olarak aktarmak ve tartışmak için ana dillerini, uluslararası camiaya duyurmak için yazılı olarak aktarırken ise Latinceyi tercih ediyorlardı.

Yüzyıllardır hiçbir ulusun resmi dili olarak kullanılmayan Latince ölü bir dildi. Bu yüzden tüm ülkelerdeki bilim insanları tarafından eşit derecede sahiplenilerek bir doğayı anlama aracına dönüşmüştü.

  1. yüzyıldan itibaren diğer dillerde de yayınlar yapılmaya başlansa da 19. yüzyılın başlarına kadar geleneksel tutum sergileyen kimi bilim insanları Latinceyi bilim dili olarak kullanamaya devam etti. Günümüzde Latince yaygın olarak karşımıza biyoloji ve tıp alanında çıkar. Bunun nedenini anlayabilmek için geçmişe geri dönüş yapmamız gerekir.

Carl Linnaeus

Bugün kullandığımız biyolojik isimlendirme ve sınıflandırmanın mucidi İsveçli botanikçi ve hekim Carl von Linné ya da daha çok Latinceleştirilmiş adıyla bilinen Carl Linnaeus’tur.

Latince dünya dili olma özelliğini yitirince bilimsel söylem yerel dillere bölündü. Araştırmacılar ortak bir dilin kaybolmasının bilimsel ilerlemeye engel olacağını düşündüklerinden, 19 yüzyıl ortasına gelindiğinde üç ana dil üzerinde karar birliğine varıldı. Bu diller Fransızca, Almanca ve İngilizce idi.

Almanca konumunu uzun süre devam ettiremedi. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ABD, İngiltere, Fransa ve Belçika’dan araştırmacılar önde gelen bilimsel örgütleri kurdular. Eski düşmanlarıyla bir arada olmak istemediklerinden Alman bilim insanlarını bu topluluklara kabul etmediler. Almanca 1933’te bir diğer darbe daha yedi ve hükümet, ülkenin fizik öğretim elemanlarının beşte birini ve biyoloji öğretim elemanlarının sekizde birini kültürel ve politik nedenlerle yitirdi. Bu bilim insanlarının birçoğu ABD ve İngiltere’ye gidip İngilizce yayın yapmaya başladı.

O zamandan sonra uluslararası bilim dili olarak İngilizceye doğru bir yönelim başladı ama bu geçiş bir anda gerçekleşmedi. 1950’lerde ve 60’larda çoğu bilimsel makale ya İngilizce ya Rusça yayınlandı. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle beraber, Rusçanın kullanımı da geriledi. 20. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde, ABD dünyadaki yerini güçlendirdiğinden ve küresel bilim camiasındaki etkisi o zamandan beri artmaya devam ettiğinden İngilizce egemenliğini korudu ve evrensel bilim dili olarak kabul edildi.

Evrensel Bir Bilim Dilinin Faydaları

Evrensel bir dil sayesinde, araştırmacılar ne bekleyeceklerini ve bilgiyi nasıl bulacaklarını bilirler. Hangi dilde yayınlayacaklarını ve kendi çalışmalarını destekleyen diğer kişilerin makalelerini nasıl arayacaklarını bilirler. Evrensel bir dil, herkesin sunumlarda, yönergelerde ve standartlarda bilgilere erişmesini sağlamaya yardımcı olur. Bunlar faydaları ama aynı zamanda bazı handikapları da var.

Anadilleri İngilizce olmayan milyonlarca araştırmacı, bilimsel çalışmalarının yanında yeni bir dil öğrenmek zorundadır. Zorlu kabul kriterleri ile dergi editörleri ve hakemleri gönderilere eleştirel bir gözle bakar, bu nedenle dilin iyi bir biçimde öğrenilmesi gereklidir. Bu durum bazı araştırmacılar için önemli bir engel olabilmektedir.

100 yıl sonra bilimin dili aynı mı olacak? Henüz bunu bilmiyoruz. Çin günümüzde, yayınlanmış araştırma sayısında dünyayı geride bırakmaya başladı. Gelecekte dengeler değişebilir ve ABD’nin bir yüzyıl önce yaptığını bu sefer Çin gerçekleştirebilir. Bunu zaman gösterecek…

Kaynak: Matematiksel