Ailemizde anne ve babamızdan sonra İlkokul Öğretmenimizin sıcaklığını ve geleceğe taşınmanın, yönlendirmenin gayretini gördük. Bütün nesiller için esasen ilkokul Öğretmenini unutmak mümkün değil. Tıpkı Ali Rıza Binboğa’nın “Öğretmenim” parçasını unutmadığımız gibi. Kara önlüklü, beyaz yakalı, evden getirdiğimiz tezek ve odunlarla yaktığımız sobanın sıcaklığını yaşadığımız köy okullarını da unutamıyoruz.

Yıllar sonra Kara Harp Okulu’ndan mezun olduğumda (1983) Teğmen rütbesindeyken İstanbul-Gültepe’de ilkokul Öğretmenim İbrahim Özdemir’i arayıp bularak ziyaretim belki de en mutlu şükran anılarımdan en önemlisiydi. Albay rütbesindeyken İstanbul İl Jandarma Komutanı olarak atandığımda tekrar öğretmenimi görme ve buluşma heyecanını ne yazık ki tekrar yaşayamadım. Akıbeti hakkında bilgi alamadım.

Öğretmenlik, gerçekten tam anlamıyla hakkı verilerek yapıldığında en değerli ve ömür boyu anılacak önemli mesleklerden birisidir. Özellikle Köy Enstitülerinden yetişen ve halen hayatta az sayıda kalan öğretmenlerimizin yetişme tarzı ve ülkeye katkıları yadsınamaz. Ne zaman Köy Enstitülü bir öğretmenle karşılaşsam yaşam mücadelelerini hayranlıkla izlerim ve dinlerim.

Başta köyümdeki ilkokul olmak üzere köylerde ki okulların kapatılıp kendi hallerine bırakılmış olmalarına üzülmemek elde değil. Bayrak törenleri, Andımız, Milli Bayramların köy meydanında kutlanmaları, okul zillerinin çalması, bahçede çocuk sesleri geride kalan güzel anılar olarak hafızalarımızda yerini aldı.

Özlemimiz, öğretmenlik mesleğinin toplumumuzda hak ettiği yeri almasıdır. Özlük haklarıyla gerekli desteğin verilmesidir. Köy okullarının yeniden açılmasıdır. Atanamayan öğretmenlerin atanmasıdır. En önemlisi de öğretmenlerimizin Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin ışığında yeni nesiller yetiştirmeleridir. Sadece 24 Kasım’lar da değil her zaman hürmet ve saygı görmeleridir.

Tüm Öğretmenlerimize Saygı ve Şükranlarımı sunuyorum.