aha 16 yaşındayken İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Rusça bilmektedir. Yukarıda da anlattığım gibi yaşadığı dönemde doktorluk eğitimini ülke sınırları içinde alması yasak olduğundan dokuz yıl sürecek tıp eğitimi için Almanya Würzburg’a gider. Yalnız başına ülke dışına gidip eğitim alması döneminde hoş karşılanmaz; buna rağmen kaynaklarda yer alan bilgiye göre orada yaşadığı hayatı şu şekilde anlatır: “Hayatımın en güzel zamanı 1914’de ibtida eden ve Almanya’da geçen tahsil hayatımdır.”

Sorunsuz bir eğitim dönemi olur fakat savaş yılları yüzünden zaman zaman ülkesiyle olan teması kesilir. Über Pachymeningitis haemorrhagica interna im Sauglingsalter (Bebeklerde İç Pakimenenjit Kanaması Hakkında) adlı bitirme tezi ile 1921 yılında üniversiteden mezun olur. Eğitimine bir sene kadın hastalıkları ve 2 sene çocuk hastalıkları olmak üzere üç yıl daha devam eder. Aynı üniversiteden mezun olan ve Müslümanlığı seçip adını Ferdi Ali olarak değiştiren Ferdinand Krekeler ile evlenir.

Dr. Ali 1923 yılında doktorluk yapma izni alarak Cumhuriyet tarihine adını yazdırır. Yaptığı çalışmalar her ne kadar çocuk hastalar üzerine de olsa, annelerin de çocuk yetiştirme konusunda eğitim alması gerektiğini savunur.

O’na göre çocukları tedavi etmenin yanında asıl çocuklar hasta olmadan tedbirler alınmalıdır. Bu sebeple ilk olarak Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Merkezi Küçük Çocuklar Muayenehanesinde, sonra da Himaye-i Etfal’in tesis ettiği Süt Damlasında görev alır. Süt Damlası önce 1892 yılında Fransa’da yoksul mahallelerde açılır. Amacı çeşitli nedenlerle anne sütü ile beslenemeyen çocukların doktor kontrolünde saf ve steril süt ile beslenmesini sağlamak ve bu imkana ulaşamayan anne ve çocuklara gerekli yardımı yapmaktır.

Türkiye’de ilk Süt Damlası 1922 yılında İstanbul’da kurulur ve 1926 yılında müdürlüğüne Safiye Hanım getirilir. Söylemlerinde düzenli olarak “Bir annenin yüreği ile sütünün yerini hiçbir şey tutamaz, anne sütü bütün sütlerden üstündür.” der ve anne sütünün önemine vurgu yapar. Bu kuruluş bünyesinde Safiye Ali “Çocuk Müzesi” kurmak için çalışır. Çocuk eşyaları tedarik eder ama aynı zamanda çocuk ölümlerine dikkat çekmek için istatistiklere, grafiklere ve resimlere de müzede yer verir. Ayrıca Besim

Ömer Paşa’ya ithaf ettiği “Küçük Çocuklar Muayenesi ve Süt Damlası” adında kitap da yayınlar. 1927 yılında bu kurumundaki görevinden ayrılır.

Safiye Ali kadın hakları konusunda da çalışır ve feminizm hareketinin Türkiye’deki öncülerinden biri olur. Doktorluk mesleğinin ilk yıllarında eşiyle açtığı muayeneye kadın doktor olduğu için hastalar gitmez.

1928 yılında verdiği bir röportajda yine çarpıcı bir konuya değinir:

“Kadınlar için doktorlukta içtimai ve umumi hıfzıssıhhada yapacak çok işler vardır. Her memlekette doktorluk çok fazla, istikbali yüksek bir meslek olmuştur. Bizim kadınlar için olmamasına hiçbir sebep yok. Mamafih biz henüz bir tecrübe devresi geçiriyoruz. Bu mesleğin Türk kadınları için daha istikballi bir meslek olup olmadığını bizden sonra gelecek olanlar gösterecek.”

Kadınların doktorluk mesleğine alınması için uzun uğraşlar verir ve aynı zamanda tıp eğitimi veren ilk kadın akademisyen olur. Mesleğini yaparken meslektaşları tarafından pek çok kez rahatsız edilir ve asılsız iftiralarına maruz kalır. Hatta kadın hastaları, muayene ücretini öderken sen kadınsın diye daha az para almalısın derler.

1924 yılında Londra Beynelmilel Kadın Doktorlar Cemiyeti’nin düzenlediği kongreye katılır. Bu kongredeki konuşmasından bir parça ise şöyledir: “Şimdiye kadar, memleketimizde kadın doktorlara müsaade edilmediği için, kadın doktor yetişmemiştir. Bununla beraber, ben burada Türkiye’deki kadın doktorları değil, yakın bir gelecekte yetişecek kadın doktorlarını temsil ediyorum. Bugün burada hür Türkiye’nin hür bir kadını olarak gördüğüm hüsnü muameleyi ve uyandırdığım alakayı, benden ziyade, memleketime borçlu bulunuyorum. Bunu şükranla ifade ediyorum.”

Aynı yıl Budapeşte Etfale Muavenet Beynelmilel İttihadı Kongresine gider. Her iki kongrede de yoksulluk sebebiyle ölen çocuklar hakkında çalışmalarını sunar ve İstanbul’daki çocuk ölümlerinin fazlalığına dikkat çeker. Aynı Cemiyetin 1928 yılında Bolonya’da düzenlediği kongreye de katılarak üç büyük uluslararası kongrede ülkemizi temsil eden ilk kadın doktor olur.

Kanser teşhisi konulduğundan aynı zamanda ülkede mesleğini icra ederken yaşadığı zorluklardan dolayı tedavi olmak ve mesleğine rahat devam edebilmek amacıyla 1938 yılında Almanya’ya geri döner. Eşinin ölümünün ardından yazdığı mektupta Ferdinand Krekeler, bu geri dönüşün O’nda memleket hasretini pekiştirdiğini; çünkü hep son nefesini ülkesinde vermek istediğini belirtir.

İkinci dünya Savaşı zamanında Alman hekimlerin cephelerde olmasından dolayı eşi ile birlikte sivil halka hizmet eder. Savaş bitiminde ülke özlemine dayanamaz. İstanbul’a gelir ve buraya yeniden yerleşmek ister. Fakat hastalığı nükseder, ülke şartlarında hala kadın haklarında çok fazla iyileşme olmadığını da görür ve Almanya Dortmound’a geri döner. Ne yazık ki 5 Temmuz 1952’de hayata gözlerini yumar.

Ölmeden önce “Kadınlar size emanet…” diyerek kadın hakları davasına verdiği önemi bir kez daha vurgular. Ölümü ile Dortmound’daki Üniversite tatil edilir, cenazesinde Dortmound halkı adına konuşan Rektör Prof. Dr. Lehmann şu sözlerle Safiye Ali’ye veda eder: “Safiye’nin yüreği bir pırlantaydı. O, yüksek ruhlu, insancıl bir varlıktı. Bizim kalbimizde, hayranlık duyduğumuz, büyük bir yardım sever melek olarak yaşayacaktır…”

Sonuç Yerine;

“Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.”

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Atatürk’ün dediği hayat yolu hala günümüzde tam gerçekleşebilmiş değildir. Tarihten günümüze bakıldığında doğada hiçbir canlı insanoğlu kadar dişisinin canını yakmadı! Hiçbir canlı, dişisini yok etmek için bu kadar uğraşmadı! Hiçbir canlı dişisine aldığı nefesi bile çok görmedi! İnsankızının yaşamın her alanında insanoğluna karşı verdiği savaş, çağlar boyu süregelmekte…

Eğer tarih, erkek hegemonyasından kurtulursa, kadının mücadelesini yazmaya cesaret ederse, unutulan ya da unutturulan kadın hikâyelerini anlatmaya cüret ederse, dünya daha yaşanılabilir yer olacaktır.

Kaynakça: matematiksel.org