Bir ilçenin turizm yönünden ele alınması gereken konular

1-Doğal güzellikleri, 2- Tarihsel değerleri, 3- Kültürel değerleridir.

Bunun yanında, en önde gelen genel itibarıyla o ilçenin tanıtımıdır.

İçlemiz Çivril’i bu üç değer yönünden ele almadan önce öncelikle ülkemizde ve dünyada yeterince tanınıp tanınmadığı sorgulanması gerekiyor. Bana göre coğrafi adlandırma olarak, böyle bir ilçe az da olsa biliniyor olsa da doğal, tarihsel ve kültürel değerler olarak yeterince tanındığımız söylenemez.

Öncelikle turizm potansiyeli yüksek nelerin var olduğu ortaya konulmalı ve planlanması yapılmalıdır. Bu konuyu yıllar önceden defalarca yinelemiş olsak da gözardı edildi. Var olanı bir de amacına uygun tanınması ve işlerlik kazandırması önemli.

Bu konular elbette hayli kapsamlı ve ayrıca zamana bağlı. Burada, sadece tarihsel değerler adına birkaç önemli konuyu dile getirmek istiyorum.

İlçemizde ilkçağ yerleşmeleri adına tarihsel yerleşmeler ve höyük yerleşmeleri var. Ovamızda Büyük Menderes Nehri’nin olmasıyla geçmişten bu yana ovamızda çeşitli uygarlıklar gelip geçmiş ve izler bırakmış. Bu yüzden irili ufaklı höyükler halen daha ayakta. Bu tarihsel zenginlikler ilçemizi “Höyükler diyarı Çivril” olarak tanımlanmasının yolunu açmış.

Bu höyüklerden en bilineni Beycesultan Höyüğü’dür. Belki başkaları için burası Anadolu’nun herhangi bir bölgesinde bilimsel kazısı sürdürülen bir höyük yerleşmesi olabilir ama, biz Çivrilliler için çok önemlidir ve tanıtımımızda en öndeki konular arasındadır. Bu amaç uğruna ilçemizde hem etnografik hem de arkeolojik anlamda bir müze kurulması için yıllar önce çok uğraş verdik ama ne yazık ki sonuçlandıramadık…

Yine Çivril’in tarihi değerleri konusunda Eumeneia (Işıklı) ve Khoma (Homa/Gümüşsu) var ki bu yerler tarihin sessiz tanıkları… Ayrıca buraların Türkleşme sonrası geçmişleri de var.

İlçemizin Kurtuluş Savaşı günleri de önemli. Hani yıllarca atıl bırakılan ve şimdilerde restorasyonu gerçekleştirilen tren yolumuz var. Bilenler biliyor, Kurtuluş savaşı günlerinde bu trenimizin önemli bir olayı var, Bu trenimiz Yunanlıların saldırısına uğruyor ve bu olayı anlatan Ceyhun Atuf Kansu’nun bir şiiri var. Bütün bunlar hem tarih hem de kültürel anlamda bizi tanıtacak olan değerler.

Şu günlerde – 17 Eylül’ün gelmesiyle- sık sık gündeme gelen Myriokephalon Savaşı ve gerçekleştiği yer konusu var. Hani yıllarca Düzbel Geçidi’nin görmezden gelindiği ve her nedense günümüzde de konuyla ilgili başka bir görüşün tekrar gündeme getirilmek istendiği.

Myriokephalon Savaşı konusu ileriki yıllarda da çeşitli yönleriyle çok tartışılacak. Ancak ben bu yazımda bu konuyu turizm yönünden ele almak istiyorum. İlçemizi tüm dünyada ve ülkemizde tanınmasını sağlayacak en önemli konulardan birisi de bu Myriokephalon Savaşı’dır. İşte bu önemi yüzden diğer il ve ilçeler kendilerinde gösterebilmek için çok çaba sarfediyor ve yer tespiti konusunda ipi biz göğüsledik diye feryat figan eyliyorlar. Ayrıca kim ne yapıyor diye de teyakkuzdalar. Yakın zamanda, biz filmini çevirdik/çevireceğiz diye öne çıkmaya çalışıyorlar. Aslında konuyla ilgili ne filmler çevrilirse çevrilsin, her zaman geçerli olan tarihi gerçeklerdir. Bunu birçok kez kendilerine ilettik.

Eğer bu konuda da Çivril’i öne çıkaracak isek, dayanağımız tarihi gerçekler olmalıdır. Bu konu, uzun yıllar emek verilmesi gereken bir konudur. Dün geldim, bu gün ortalıkta şöyle bir dolaştım, yarın da bu savaşın yerine karar vereceğim konusu değil… Sanırım kırk yıldan bu yana yer arama konularında Çivril’in esamisinin okunmamasının sebeplerinden birisi de bu. Yani tercihlerde bir netlik olmaması.

Bunu, şunun için söylüyorum, Myriokephalon Savaşı’nın gerçekleştiği yer tarihin bir olgusu olarak bizim yaşadığımız topraklarda. Bu, bize tarihin bir armağanı. O halde doğru biçimde sahiplenmemiz gerekir, bunu sadece tanıtım anlamında demiyoruz elbette.

Son iki yıldır ülkemizin de baş belası olan Korona sebebiyle her yıl yapılan sempozyum ve çalıştaylar yok denecek kadar azaldı. Ancak konuyla ilgili tarihçiler, akademisyen ve hocalar hız kesmeden bu konuya ciddi kafa yoruyorlar. Onlarla bazen fikir alışverişinde bulunuyor, kimi konuları tartışıyor ve Kûfi Çayı Boğazı harici yerlere inceleme gezileri düzenliyoruz. O yönüyle Düzbel Geçidi görüşünün daha da öne çıktığını görüyor ve ben de önemli katkılar sağlıyorum.

Demem o ki, bu Myriokephalon Savaşı sadece Çivril’in gündemiyle sınırlı değil. Konuyla yakından takip eden Birçok Selçuklu tarihçisi hoca, daha önceki görüşlerinden vaz geçip Düzbel Geçidi görüşüne taraf olmaya başladı. Bu konudaki tarihsel yayınların büyük çoğunluğundan bihaber olanların, savaş yeri konusunda herhangi ciddi bir tercihte bulunması olası değildir. Çünkü baskın olan kimi tercihler değil, tarihsel gerçeklerdir. Kısacası tarihsel yayınlardaki gerçeklerdir.

Son söz olarak diyorum ki; ilçemiz bu konuya gerektiği gibi sahip çıkıp adını duyuracaksa, önemli bir bölümü Denizli ve Çivril sınırları içinde olan Düzbel Geçidi görüşüne iyi sahip çıkmalıdır. Bu savaşın sadece Çivril sınırları içinde gerçekleştiğini ileri sürmek olası değildir. Sırf bize yakın olsun diye tarihi gerçekleri değiştiremeyiz. Çok iyi bilinmeli ki; Çivril’i bu savaşın gerçekleştiği yer aramaları çalışmalarında ön sıralara getirmek istiyor isek, yöntemler doğru olmalıdır.