Günümüz iletişimle ilgili teknolojiler hayli ilerlese de, kimi bilgilerin belli kesimlerle sınırlandırılmaya çalışıldığı görülüyor. Eskiden bilgiye ulaşabilme günümüze göre daha zordu. Çoğu bilimsel ve kültürel konuları içeren kitaplar kimi üniversite kütüphanelerinin tozlu raflarından, ihtisas kütüphanelerinden halka pek ulaşılmazdı. Günümüzde internet paylaşımlarıyla kısmen de olsa bu zorluklar aşılıyor. Ama yine de halktan kişilerin yararlanması önünde engeller var. Aslında her dileyen bilgiye rahatça ulaşabilmelidir.

Konu, bilgi toplumu olamama ve kültürel ilerlemede gerilik olunca, ülke insanları olarak fazla okumadığımızdan söz edilir ve batılı bir ülkede yıllık kitap okuma oranlarıyla kıyaslanır. Evet, ülke olarak çok kitap okumuyoruz. Diğer ülkeler gibi kişi başına kitap okuma sayısı çok az. Ancak çok kitap okumuyoruz demekle iş bitmiyor ve o yüzden kültürel bakımdan geriyiz, demekle çözüm üretilmiş olmuyor. Bunun gerçek nedenleri de ortaya koyulmalıdır. Bunu sağlayabilmek için kişilerin kültürel anlamda hedefinin olması sağlanmalı ve ne bulursan oku yerine, yararlı okuma eylemi gerçekleşmesi sağlanmalıdır.

Bilenler iyi bilir, özellikle kültürel konulara ilgi duyanların başına gelen, pişmiş tavuğun başına gelmiyor. Herkesin geçmişe ilgi duyma refleksiyle, ilgi duyulan alan genellikle tarih oluyor. Bu konularda biraz derinlere inmek isteyenler, akademik ölçüdeki eserlere erişmeye ihtiyaç duyarsa engeller başlıyor. Hani toplum olarak bilgi toplumu olacaktık? Hani ülkemizin kültürel ve tarihsel değerlerine sahip çıkacaktık?

Ülkemizde birçok kişi tarihini, kültürel değerlerini gerçek biçimiyle öğrenmeye çalışıyor. Bu, olması gereken bir durum. Ancak ülkemizdeki kültür politikaları bu olumlu gelişmelerin önünü açar nitelikte değil ne yazık ki. Benzer biçimde ilgili üniversitelerin halkı eğitmesi, bilgilendirmesi gibi bir durumlar söz konusu değil. Eğitim ve öğretimleri sadece kendi öğrencileriyle sınırlı. Çevresindeki insanları bilgilendirme, bilgi sahibi edindirme çabaları yok. Zaten duvarları da hayli yüksek. Bu konuda yasal engeller varsa düzeltilmelidir. Yıllar önce bir üniversitemizde bir akademisyen tanıdığımı ziyaret etmek istedim. Her başvurduğum kişi bir üst sorumlu kişiye gönderdi. Sanırım altı veya yedi yetkili kişiden sonra, sanırım en yetkilisine ulaştım. Önüme bir ziyaretçi kayıt defteri konuldu. O defterdeki sorular o işin yetkilisi tarafından bana soruldu. Tek tek cevapladıktan sonra en son sorulan soru, ilgili kişiyle hangi konuda görüşeceğim idi. Ben de özel olduğunu söyledim. Ancak bu cevabım kabul edilmedi ve bu durumda görüşmemin mümkün olmayacağı söylendi. Ben de o üniversiteden ayrıldım. Bu anlattığım olay yıllar önceydi, şimdilerde böyle sıkı bir uygulama var mı, bilmiyorum. Bu olayı anlatmamın amacı, kimi üniversitelerin halk tan kişiler arasında böyle bir sınır koyma istemesidir. Ziyaret sebebi, konuşulacak konunun bile kayda alınması araya engel koymaktır.

Sık sık bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz sözleri tekrarlanır. Ancak bilgi adına her kafadan ses çıkmasın anlayışı ile ülke insanının bilgiden, kültüründen, tarihinden ve coğrafyasından uzaklaşması, uzaklaştırılması gerekmez.

Yine yıllar önceki bir yazıda, Anadolu’daki yerleşmelerde hemen yanındaki tarihi kent kalıntıları hakkında bilgi sahibi olunmadığı, koruma bilinci oluşmadığı anlatılıyordu. O yazıda anlatılanlar elbette doğru. Gerçekten de kulaktan dolma şeylerin dışında doğru bilgiler pek yoktur. O yüzden de koruma bilinci de gelişmemiştir. Ancak, sormak gerekir; bu konuda o yöre insanlarına kim ne anlattı? Halkı eğitme konusunda kim ne çaba harcadı?

Konuyu daha iyi örnekleme bakımından, bir anımı anlatmak istiyorum. Yine bir üniversitenin düzenlediği bir sempozyuma bir bildiri sunmak özere, başvuruda bulundum ve bildiri konumun özetini gönderdim. Sempozyumu düzenleme kurulunca kabul edildi ve sempozyum günü bildirimi sundum. Ancak konu ettiğim konu kısmen de olsa arkeolojiyi ilgilendiriyordu. Tam da konuşmam esnasında dinleyicilerden biri, siz arkeolog musunuz, diye bir soru yöneltti. Halbuki masanın üzerinde ve üzerimde taşıdığım kimlik bildirim kartında adım soyadım ve öğretmen olduğum yazılı idi. Bu yersiz müdahaleye kızıp, oturum başkanından bana ayrılan sürenin üç beş dakikasında başka bir konu dile getirmek için izin istedim ve verilmesi ile de özetle, bir öğretmen olduğumu, bizler ülkemiz tarihi, arkeolojisi ve kültürü hakkında yeterli bilgiye sahip olur isek, bize teslim edilen öğrencilerimize daha faydalı olabileceğimizi belirttim. Ayrıca tarih tarihçilerin, arkeoloji arkeologların kendi aralarında tartıştığı bir alan olursa, ülke olarak kültürel anlamda ilerleme sağlayamayız dedim. Elbette konunun uzmanı akademisyenleri, bilim insanlarını önemsiyoruz. Ancak birilerinin konularına müdahale ediyoruz biçiminde algılanmamalı ve böyle bir algı yaratılmaya çalışılmamalıdır.

Ne yazık ki ülkemizde bilgiye ulaşımda engeller var. Bunu aşmamız gerekiyor. Bu konularda zaman kaybımız çok ama en azından bundan sonra doğru olan hedefi bulalım. Unutulmaması gereken, bilim üretme bilim insanların çabası ise, bilimi anlama uğraşısı halkın olması konusudur. Böylece bilgi toplumu olma yolunda hızla ilerleme sağlanacaktır.