Yani ruminasyon geçmişe takılıp probleminizi çözmek adına harekete geçmeksizin, içinde bulunduğunuz duyguları, olası sebep ve sonuçlarını tekrar tekrar düşünerek sürekli bir zihinsel meşguliyet durumu.

Ruminasyon yaparken genellikle kendinizi çevrenizden soyutlayarak kendi problemlerinize ve problemin neden olduğu olumsuz duygulara odaklanıyorsunuz. Böylece sorununuza bir çözüm yolu bulacağınızı düşündüğünüz için de ruminasyonu bırakamıyorsunuz. Çünkü hayatınızda işlevi olduğunu düşündüğünüz bir şeyi bırakmanız oldukça zor.

Günlük hayatta çözülmesi gereken problemler ve diğer insanlarla yaşadığınız sorunlar sizi strese sokuyor olabilir. Stres yaratan olayı nasıl değerlendirdiğiniz ve bununla nasıl başa çıktığınız olaya verdiğiniz duygusal tepkiyi belirliyor. İşte bu başa çıkma biçimleri zihninizde dönüp duran ruminasyonun da ortaya çıkmasına sebep olabiliyor. Hayattaki zorluklar, stres yaratan durumlar ve travmatik yaşantılar ruminasyonun başlıca sebepleri.

Travmatik yaşantılar temel inançları sarstığı için ruminasyona yol açıyor. Bu tür yaşantılar hayatı bir “bıçak” gibi öncesi ve sonrası şeklinde ikiye ayırıp, kendinizi ve dünyayı anlamlandırmaya yarayan bilişsel yapınızda radikal değişimler yaratıyor. Travma sonrası tepkilere açıklama getiren pek çok yaklaşım bu sarsıntı ve değişimi “varsayımsal dünya” kavramı üzerinden açıklıyor (Janoff-Bulman, 1992).

Varsayımsal dünya, nasıl davranacağınız, olayların nasıl ortaya çıktığı ve olaylar üzerinde etki sağlayabilirliğinize ilişkin temel inançlarınızı içeriyor. Bu varsayımlar öznel dünyanız içinde bir yapı sağlıyor ve size diğer insanları ve olayları algılama, anlamlandırma, ön görme ve planlama yapma imkanı veriyor. Ancak travmatik yaşantılar bu içsel varsayımsal dünyayı parçalayıp sarsabiliyor.

Temelde kendiniz, dış dünya ve ikisi arasındaki etkileşimlerle ilgili inançlarınızı içeren bu içsel dünya “dünyanın iyiliği”, “dünyanın anlamlılığı” ve “kendilik değeri” varsayımlarını içeriyor. Buna göre, olayların neden gerçekleştiği, neden bazı olayların bazı insanların başına geldiği bilgisini içerecek şekilde dünyadaki olayların belli bir mantık ve anlamlılığa sahip olduğuna (dünyanın anlamlılığı); temelde dünyanın iyi bir yer ve diğer insanların iyi, yardımsever ve nazik olduğuna (dünyanın iyiliği varsayımı) ve insanların kendilerini değerli, dürüst ve iyi görmelerine bağlı olarak adil bir dünyada incinmeyeceklerine (kendilik değeri) dair inançlara sahip oluyorsunuz.

Dünyaya ilişkin bu varsayımlar size “dışarıda” kötü şeylerin olduğunu bilmenize rağmen “kendi dünyanız” iyi ve güvenli olduğu için kötülüklerin sizi bulmayacağına yönelik, sizi güvende hissettiren bir gerçeklik sağlıyor. Ancak travmatik yaşantılar sonrası bu varsayımsal dünya maalesef parçalanıyor ve bu incinmezlik algısı kaybolarak kişiler kendi kırılganlıkları ile yüzleşiyorlar. Bu ani değişim, travma sonrası stres belirtileri, depresyon ve psikolojik işlevsellikte azalmaya yol açmakla birlikte travma sonrası büyüme gibi olumlu değişimler için de bir fırsat sağlıyor (Tedeschi, Calhoun ve diğerleri, 1998).

Travmatik yaşantılar sonrası var olan bilişsel yapılardaki sarsılma daha sonra bu yaşantının anlamlandırılması ve bilişsel olarak işlemlenmesini sağlayacak olan ruminasyon sürecini başlatıyor.