Yalnızlığı yaşamak anlatılmaz, yaşanır.
Köyceğiz kazasına bağlı yeşillerin renk saldığı sakin küçük bir köyde tahta barakaya benzeyen çıtalar arası çakıl taşları doldurulmuş bağdadiye adı verilen bir evde büyüdüm. Gönen Köy Enstitüsü Eğitmenlik Kursu ilk mezunlarından babam bu evden önce iki ev daha yapmış.
İlk yaptığı ev kerpiçten ve yıkılmış, ikinci ev ise ben emeklerken yanmış ben de kendimi emekleyerek dışarı evin yanından geçen arığa atmışım.
Biraz büyüdüğümde arkadaşlarımın amcaları, halaları, dayıları, teyzeleri vardı ama benim yoktu. Köyde hısım ve akrabalarımızın olmayışı garip gelmeye başlamıştı…
Arkadaşlarım kime dayı diyorsa dayı, kime amca diyorsa da amca, hala dediklerine hala, teyze dediklerine de teyze, diyerek büyüdüm…
Babamın ve atalarımın yurdu benim doğup büyüdüğüm köyden 310 km uzaklıkta Haydan köyü imiş…
Annemin ve atalarının yurdu da Çameli Kolak köyü imiş.
12 kardeş olan dedelerimizin ve ninelerimizin dedesi Hacı Ali’nin üç oğlundan Nebi, Kolak köyüne Kalıngoz köyünden gelmiş ve hatta eskiden bir ara Kolak köyü ile Kalıngoz aynı muhtarlığa bağlı imiş.
Bizim akrabalar ayrı ayrı yerlerde yaşadığı için bizler akrabalarımızın çoğunu tanıyamadık, bilemedik. Yıllar sonra sokakta gördüğümüz insanların akraba olması ayrı bir farklılıktı…
Günün birinde lokantada yemek yerken, beni gören Beyobası Eski Belediye Başkanı Şadi Pirci, “Vaay kimleri görüyorum, Adnan Doğaan” diye yüksek sesle bağırınca ömrümde hiç görmediğim başka biri de: “Ne, Adnan Doğan mı, o benim akrabam” diyerek geldi sarıldı bana…
Hiç görmediğim akrabalarımı gördükçe garip geliyor bana!
Çok kalabalık bir akraba zincirinin tam ortasında ben ya da benim gibiler yalnızlığı yaşamış, yağmurlu günlerde buğulanan kırık cama mutluluğun resmini çizmeye çalışmışız.
Yeni yılınızı kutlar, hayırlı ömürler dilerim.