Türk Eğitim Sen olarak, her dönem böylesi yapıları üstü kapalı değil yüksek sesle, alenen ve cesaretle eleştirdik, işaret ettik.

Hamdolsun ki; kuldan utanmaz, Allah’tan korkmaz düşkünlerden olmadık. Çekirdek çitler gibi çatır çatır kul hakkı yemedik ve bu rezilliği de “Üyelerimizin hakkını koruyoruz” diye tevil etmedik.

“Doğru olanı yapmanın”, her durumda hakkın yanında saf tutmak olduğuna iman ettik. Bizim sendikacılığımızın doğası, her daim bu refleksiyle tezahür etti.

Çalışanları bizden olan/olmayan diye ayırmadık. “Ne olursa olsun bizden olsun” ahlaksızlığında yuvarlanmadık; her durumda liyakat ve adalet çağrısı yapmayı “en doğal hakkımız” olarak kabul ettik.

Hiçbir dönem ne kul hakkı yiyenlerin günahına ne de sorumluluk makamlarını işgal edenlerin beceriksizliklerinin vebaline ortak olmadık.

Gücümüzün ve “ağırlığımızın” kaynağı, her zaman sadece eğitim çalışanlarının samimi desteği oldu. Üyelerimizden aldığımız gücü, ne kirli ilişkilere ne de kamu yöneticilerinden devşirdiğimiz kartondan karizmalara havale etmedik.

Kurulduğumuz günden beri tek kaygımız; ebed müddet bildiğimiz devletimizin haysiyeti, güzel ülkemizin geleceği ve emanetini omuzladığımız çalışanların hak ve huzuru oldu.

Velhasıl;

Varsın birileri “dünya menfaatleri” için tüm değer ve inandıklarını bozuk para gibi harcayadursun; ahlaklı mücadelenin şerefi bize yeter!

Şükürler olsun…