Vaktin gece yarısını çoktan geçip alaca şafağın yaklaşıyor olmasına karşın ne kalfalarda ne de çırakta en küçük bir uyuşukluk, uyku sersemliği belirtisinin olmamasına sevindi. İçinden “ İyi, güzel! Bu tempoyla gidersek bayrama siparişlerin hepsini teslim ederiz!” diye geçirdi. Hemen arkasından içinden geçenler yüzüne yansır da kalfalar işi tavsatırlar diye kara suratını asıp çatık kaşlarını iyice çattı…

Dortlar camisi imamı Fahri, kurduğu saatin çınlaması ile uyanıp usulca yer yatağından sıyrıldı. El yordamı ile başucundaki giyeceklerine uzanıp giyindi. Evden çıkıp çarşıya, terzi Mehmet’in terzihaneye doğru yürüdü. Yürürken aklından “ Bugün sabah ezanını en erken okuyan ben olacağım!” diye geçirerek terzihaneye yaklaştı. Ütü ile uğraşan çırağa, “ Ütü öyle mi yakılır len Ali, elindeki süpürgeyi canlı salla biraz!” diye takılıp içeri girdi. Önce Mehmet’e sonra çıraklara selam verip selam aldı. Mehmet’in “Hayrola hoca, çok erkencisin?” sorusuna gülerek, “ Dortlar camisi bugün ezanın en erken okunduğu cami olacak!” diye yanıtlayıp kendine boş bir sandalye çekip oturdu. Çaylar demlenip içildi. Sağdan soldan konuşulup gülüşüldü. Bu arada iğneler kumaşlara dalıp çıkıyor, ağır demir ütü, ütü masasında kumaşlar üzerinde gidip gelirken burnundan buharlar salıyordu ki Fahri Hoca “ Vakit geldi..!” deyip yerinden doğrulup kapıya doğru yürüyüp tam kapının koluna uzanmıştı ki bir “ Tanrı Uludur!” diye başlayan ezan sesi gecenin karanlığını yırtmak istercesine gittikçe yayılıp yükseldi. Kapıda bir an afallayıp öylece kalan hocanın omuzları düştü, ortadan kısa olan boyu iyice büzülüp küçüldü. Camiye doğru süklüm püklüm giderken başladı ağız dolusu küfretmeye,

A…babası belirsiz bilmem kimin çocuğu… Yattığın yerde zıbarıp kalaydın da sırtın teneşirlere geleydi.

Fahri Hocanın küfrederek karşıdan geldiğini gören yorgancı Hüseyin, içinden “cık…cık..” çekip sonrada “Hocası böyle söğüp siyerse cemaat…” deyip ezan sesinin geldiği camiye doğru yürüdü.

Sağlı sollu camilerden gelen ezan sesleri birbirine sarılıp karanlığı kovalarken terzihanenin kapısı açıldı: gelen kocaman kafa, kocaman gövde, buna karşın kısacık bacakları ile Bacak Demir’di. Bacak demir koaman gözlerini dükkanın içinde fıldır fıldır döndürüp “Merhaba millet!” deyip başladı dükkanı enlemesine ve boylamasına ayaklamaya… ayaklamayı bitirince kafasında hesap etti sonra terzi Mehmet’in kulağına eğilip bir şeyler fısıldayıp terzihaneden çıktı gitti…

Bacak Demir gidince, terzihaneye önce yorgancı Hüseyin, sonra Fahri hoca tekrar, arkasından Berduş Amadın Veli geldi. Gelenlerin kimi sandalye, kimi tabure ne buldu ise oturup başladılar yarenliğe…Yarenlik tam koyulaşmışken kapı açıldı ve içeriye Avcı Murat girdi. Avcı, şöyle bir bakında oturacak yer için. Yer olmayınca Terzi Mehmet’e dönüp,

“.öt kadar yerin, bir sürü götteşin var… Bari daha büyük bi yer açsan…” derken kapı tekrar açılıp Bacak Demir içeri girdi. İçeri girince kapının yanında dinelip hafiften sırtını duvara yasladı…

Terzi Mehmet kara gözlerini Avcı’ya dikip,

“Senin .öt kadar dediğin yer, nerden baksan 30 metre kareden fazladır…” deyince, Avcı, gök gözlerini şöyle terzihanenin eninde boyunda bir gezdirdi, sonra sağa sola, öne arkaya gidip gelip kafasında bir takım hesaplamalar yaptı, sonunda terziye dönüp,

“ Burası otuz değil yirmi yedi metre kare gelsin ben kendimi…” deyince Terzi Bacak Demir’e bakarak,

“Çavuş Avcı ne diyo bak?…” Bacak Demir Avcı’ya yüzünü bile dönmeden omuz silkerek,

“Ben bir lafa bakarım laf mı diye, bir de diyene bakarım kim ki diye…” deyince Avcı atarlandı ve,

“Ben sözümün arkasındayım, burası taş çatlasa 27 metre kare gelmez diyorum, hadi gelsin gelsin de 28 …otuz gelir diyen, göbeğinden işeyen varsa beri gelsin, her iddiaya varım” deyip balamırt iriliğindeki kahverengi gözlerini önce Bacak Demir, sonra Terzi, ve daha sonra da terzihanede kim varsa hepsine meydan okurcasına dikince Bacak Demir yerinden doğrulup dükkanın enine boyuna şöyle bir gidip gelip Avcı’nın karşısına dikilip boynunu geriye doğru kaykıltıp gözlerini avcınınkilere rampalayarak,

“Kelle saymaca, adam başı birer buçuk köfte, ayran, isteğe göre tatlı, otuzun altı senin otuz ve üstü benim!” deyince,

Terzi, kalfalardan birine masurayı uzatır… Kalfa başlar ölçmeye… Boy ölçülür:6.10 metre, en 5.07 metre…Avcı inanmaz gözlerle öylece kalakalmıştır…En sonunda kalfanın elinden masurayı kapıp kendi ölçmeye başlayınca millet başlar gülmeye…