Yıllar önceydi. Sanırım 1995-96 lı yıllar. Bir cumartesi sabahı Çivril garajından İzmir e gitmek üzere otobüse bindim. Yerim, tam şoförün arkası, yanımda biraz kilolu iri yarı tanıdık bir ağabey. Daha yola çıkar çıkmaz şoför, sanki küçük bir araba kullanır gibi, koca otobüsü, koltuğunda hop oturup hop kalkarak, gaz fren sarmalında herkesi tereddüt içinde bırakan ve rahatsız kılan bir yolculuğu başlattı. Endişelendim, bir yanımdakine, bir şoförün hareketli haline ve yola bakarak acaba bir kaza olacağını hissedersem ne yapmalıyım diye düşündüm. Daha İğdir yokuşunu çıkıyoruz,( o zaman gidişli gelişli duble yollar!) yoktu, şoför önündeki kamyonu sollarken karşıdan da araba gelince zor anlar yaşadı. Anlaşıldı! Uşak a gelince garaj da ben ineyim bu otobüsten, bir başka otobüs bulup yola onunla devam ederim dedim kendimce. Rahatlamak için uyusam mı acaba diye düşündüm, neden 30-31 numaralara oturmadım diye de hayıflandım. Gözlerim yarı açık yarı kapalı nihayet Uşak a geldik. Garajda,” hadi be bir şey olmaz” dedim kendimce, biraz da üşendim sanırım, yerimden kıpırdamadım.

Kula virajlarını “dualarla” indik. Tam düzlüğe çıktık ki, önümüzde kamyon, birden soldaki bir köye dönmek için direksiyonunu , biz onu sollamaya başlamışken, önümüze kırdı. Bir fren! Bizim şoförde sağa kırıp şarampole doğru yönelince kamyonun kasasına sağ arkadan vurduk. Her taraf bembeyaz oldu. Ne yolu, ne önümüzü göremedik. Dedim herhalde böyle oluyor ölüm anı. Ruhani bir beyazlık! Uzun süren bir ya da iki saniye sonrası otobüs yol kenarında ki tümseğe yandan çarparak durdu, ön camın sağdaki bölümü öne devrilince önce tümseği , sonra, olan biteni görüp kavradım. Meğer önümüzdeki kamyon süt topluyormuş, çarpmayla süt tankı patlamış o sola şarampole biz sağa savrulmuşuz. Sütse her yere. Şoför koltuğunda sıkışmış, sanırım dizi sakatlanmıştı, 3 ve 4 numarada oturanlar da panik, bağrışmalar ve küçük yaralanmalar ama sonuçta çok ucuza atlatılan bir trafik kazası!.. Geliyorum diyen bir kaza..

Şoför değişse bu kaza olmazdı elbette. Kurallara uyan, sorumlusu olduğu otobüsü, içindeki yolcuları sağ salim yerine ulaştırmayı görev edinen bir şoför böylesi bir kazaya sebebiyet verir miydi? Ama kural tanımaz, kibirli, gösterişi seven, yetkin olmayan bir anlayış bu kazaya neden olmuştu. Önlenebilinirdi elbet , eğer ben ya da diğer yolcular zamanında müdahale etseydik!. Olmadı.. Yapmadık, görmezlikten geldik. Bir şey olmaz rahatlığı, alışkanlığı, belki de, biz toplumun “edilgen (pasif)” yetiştirilmiş bireylerini o cesareti göstermekten uzak tuttu.

Ülke olarak sanki tıpkı o otobüsteymiş gibi tepki verdik bunca zaman. Özellikle son bir aydır yaşananlar, gelecekte neler olacak söylüyor bize. Sizce sonuçta bir yere toslarsak kaderimiz buymuş mu demeliyiz?

Aslında iki örnek hayli farklı. Ülke olarak yaşadıklarımız,sadece tek adam kaderimizle oynuyor benzerliğinin ötesinde. Gerçekte, seçilen sistem belirleyici oluyor tüm bu ekonomik açmazların devam eden sürecinde. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir, ülkeyi de varını yoğunu yok pahasına satar konuma dönüştüren sadece ve sadece, seçilmiş bu sistem. Yani, şoför rolünü oynuyor. Bu sistemde kaldıkça şoförün önemi yok, olsa olsa, bazı şoförler geri planı örterek tüm kabahati üstleniyor, kendini öne çıkarıyor.

Kazadan uzun uzun bahsedince gazetede ki yerim dolmuş. Ekonomi ve çözüm önerilerini bir başka yazıda konuşalım. Sağlıcakla kalın.