Yaradılış Destanı’nda kadının, kâinatın yaratılışına sebep olan ilham kaynağı olarak görülmesi buna örnektir. İslam öncesi Türk toplumlarında kadın tabu değildi. Bu sebeple erkeğin her türlü siyasi faaliyetine iştirak eder, avda, savaşta, ziyafetlerde, dini, siyasi, itikadî her sahada erkekle birlikte idi. Kadın erkek ayrımı yapılmadığı ve kadın, erkeğin tamamlayıcısı olarak kabul edildiğinden, kadınsız hiçbir iş görülmezdi. Eski Türklerde kadınların sahip olduğu hukuki hakları çağdaşlarından daha ileri olduğu konusundaki kanaatleri güçlüdür. Bu konuda ilk dikkat çeken şey ekonomik bakımdan pek çok imkâna sahip olmasıdır. Ev ve tüm servet karı-kocanın ortak malı olduğu için bunlar üzerinde tasarruf hakkı vardır. O zamanın şartlarında bu çok önemli bir hadisedir. Diğer yandan kadınların boşanma hakkına sahip olması, çağının çok ötesinde bir durumdur. Günlük yaşamında yoğun olarak evin her türlü sorumluluğundan başka, koyun tüylerini bükerek dokurlar, elbiseler yaparlar, halı ve kilim gibi dokuma ürünlerini üretirlerdi. Türk kadını üretime bu şekilde katılarak, ekonomi yönünden de evini desteklemekteydi. Dönemin ve yaşayışın gereği olarak savaş önemli bir rol oynadığından, eğer kendileri de savaşa katılmamışlarsa evin idaresi için lazım olan bütün şeyleri tedarik etme görevini de üstlendiklerini görüyoruz. Avlanan, ailenin güvenliğini sağlayan bir kadının hürriyeti bu yaşantı ile anlaşılabilmektedir. Nitekim Dede Korkut’ta Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı’nın eş olarak seçeceği kadında aradığı özelliklerde de yiğitlik, ataklık ve cesaretin ön planda olması da bu duruma bağlanılabilir. Anlaşılan o ki, Türk kadını da erkeği kadar yürekli, gözü pek ve savaşçıdır. Bununla birlikte, yabancı kaynaklar onların her zaman iffetleri ile de ön planda olduklarını kaydetmiştir. Kadının devlet yönetimindeki yeri de kaynaklarda net bir biçimde açıklamıştır. Hatun ünvanı özel bir törenle alınır ve bu kadınlar devlet idaresinde resmî yetki sahibi olup veliahtlar da genellikle onların oğulları arasından seçilirdi. Bu sebeple, hükümdarın ilk eşinin muhakkak asil kandan, yani Türk olması töre sayılırdı.. Devlet teşkilatı içerisinde hatun, kağandan sonra gelen en önemli güçlerden birisiydi. En önemli yasama organı olan Meclis (toy) üyesi olan hatunlar hükümdara vekâlet edebilir, ordu komutanlığı yapabilirdi. İbrahim Kafesoğlu’na göre, hatunların hizmetinde görev yapan bakanlar vardı. Nitekim, Türk devletlerinde kadınların devlet yönetiminde aktif olarak yer almaları bir muamma değildir. Büyük Hun İmparatoru Mete’nin eşi, daha M.Ö. 200 yılında Çin ile barış antlaşması imzalamıştır. Yine Attila’nın hatunu Arıkan’a Bizans elçileri hediyeler sunmuştur. Bu örnekler yanında Sakalarda Tomris Hatun’un, Hazarlarda Boğarık Hatun’un bizzat devlete ve orduya kumandanlık ettiği bilinmektedir. Türklerin kendilerini anlattığı ilk Türkçe kaynak olan Orhun Yazıtları, kadının siyasi konumunu gösteren önemli bir örnektir. İkinci Göktürk Devleti’nin kuruluşu anlatılırken, “Yukarıda Türk Tanrısı, Türk Milleti yok olmasın diye, millet olsun diye babam İltiriş Kağanı, annem İlbilge Hatunu hakim kıldı.” diye yazmaktadır (Orkun, 1987, s. 34). Burada Tanrı’nın Türk milleti yok olmasın diye yarattığı kişiler arasında sadece kağanın değil eşi İlbilge Hatun’un da adının zikredilmesi, yeniden varoluş sırasında hatunun da kağan kadar seçilmiş olduğunu gösterir.