Bir Pazar sabahı. Gazeteye yazımı genelde hafta sonları yazıyorum. Arkadaşlar yerel sorunları yaz diyorlar hep, yazdım bende. Okuyanlar mı az? Sorumlular yanıt verme ya da bilgilendirme zaten yapmıyorlar, herkeste bir kanıksama! Freni patlamış, yokuş aşağı inen bir otobüsün yolcularıyız ama öyle bir rahatlık var ki üzerimizde. Gazetenin internet sayfasında hep aynı isimler akıllarınca, yazılarımı alaya alacak “yorum” yapmışlar. Anlamalarını bırakın, okuduklarını bile sanmıyorum.

İnsanlık tarihini yaşanan ekonomik süreçler belirler. Feodalizm denilen, asillerin ve din adamlarının ortak iktidarında, tarımsal üretimle yaşayan toplumlar, sanayi toplumuna dönüşmeye başlayınca, toplum yeni gelişmelere uğradı. İşçi sınıfı doğdu, parasal zenginlik toprak sahiplerinden fabrika sahiplerine kaydı. İktidar mücadelesinde asilzadeler, geniş toprak sahipleri ve din adamları, iktidar gücünü yeni oluşan sermaye temsilcilerine kanlı ayaklanmalar, iç savaşlar sonunda devrettiler. Demokrasi kavramı daha bir şekillendi, günlük hayatta hak ve özgürlüklerin arandığı olmazsa olmaz bir yönetim tercihi haline geldi. Yeni oluşmuş işçi sınıfı eski hükümranlara karşı sermaye güçleriyle aynı cephede demokrasi savaşı verdi. Eskinin tasfiyesi tabii yıllar sürdü. Yeni, daha bir karmaşık hale geldi. Her şey zıttı ile vardır kuralı, zıtların savaşımında yeni oluşan “sömürü mekanizmaları” artık sürekli değişime uğruyordu. Üretilen malın, kârının sermayeye eklenerek giderek büyüyen parasal güç, beraberinde diğerlerinin fakirleşmesini sağlayınca bu sistem kendi “krizini” yarattı. Alım gücü azaldı, çözümü savaşlar ve yayılmacı politikada arayınca da “emperyalist” bir dönem başladı dünya için.

Emperyalizme karşı olmak, sermaye düzeni içinde yaşarken mümkün olabilir mi? Kapitalizm (sermaye düzeni) zaten emperyalizmin anası. Ülkede, dünya üzerindeki devletlerarasında oluşan eşitsizliği, gelir dağılımını düzeltmek, kısa erimde sınıfsız savaşsız bir dünya düzeni kurmak ta hayal gibi olunca, ara çözüm “sosyal demokrasi” kavramını ortaya çıkardı. Yani kapitalizmi, emperyalizmi belli bir ölçüde engelleyecek bir ara yol, sınıfsız bir dünyaya giden yolda bir süreç.

Nedir bu sosyal demokrasi? Neyi gerçekleştirmek ister? Bir gazete yazarından yaptığım alıntı.”öncelikle sınıflar arası uçurumu asgari düzeye çekmek ister. Üretim araçlarında özel mülkiyeti kaldırmak yerine, özel sektöre alternatif güçlü bir kamu sektörü oluşturmayı ister. Daha çok kazanandan daha çok vergi almayı, düşük gelirli kesimin vergi yükünü düşürmeyi, işçinin işveren karşısındaki haklarını koruyan sendikaları güçlendirmeyi, herkes ücretsiz ve nitelikli eğitim ve sağlık hizmeti vermeyi ister.” Eh bunlar belli başlı olanları.

Dünyada ve ülkemizde siyasi partiler programlarını hazırlarken çeşitli vaatlerde bulunurlar ve onları gerçekleştirecek çözüm yollarını da belirtirler. Liberal ekonomiyi seçen partiler çözümü sermayeyi güçlendirmede ararlar, toplumsal üretim artınca refah sağlanır diye düşünürler. İyi de üretilen malı satın alacak güç süreç sonunda kalmamışsa! Altta kalanın canı çıksın öyle mi? Bir de söylemlerini muhafazakâr ve dinsel temalı motiflerle süslerlerse sanki süresiz iktidar onların olur. Olmadı mı? Ne zamana kadar? Ekonomi dibe vuruncaya dek. Değiştirelim mi artık? Ne dersiniz zaman o zaman mı? Kıralım bu gidişatı.

Sağlıcakla.