Merhaba!

Selâm kelâmdan önce gelir. Atalar “Önce selâm, sonra kelâm” demek suretiyle bunu akılda kalıcı bir şekilde vurgulamışlar. Biz de bir merhaba ile başladık yolculuğumuza. Selâm kelimesinin anlamına baktığımızda; sağ ve sağlam olma, güvende olma, barışık olma, sağlık, selâmet ve barış gibi iç açıcı ve rûha huzur veren manâlar ihtivâ ettiğini görüyoruz. Son zamanlarda bu kelimelerin içini doldurduğu kavramlara o kadar ihtiyaç duyuyoruz ki kime dokunsanız bam telinden ses veriyor. Söze anlam katan sözün kendisinden ziyâde söyleyenin samimiyetidir. Gazetemizde 2021 yılının ilk sayısıyla samimi bir selâm vererek başladığımız ve sizlere seslendiğimiz yolculuğumuzda ümîd ederiz ki, sürekli sesini duymaya alıştığımız bam teli yerine gönül tellerinden hoş ve âhenkli sadâlar yükselsin. Efendim, maksadımız; sohbet tadında kısa yazılarla size hitap ederek bin yıla yaklaşan medeniyetimizden, tarihimizden, kültürümüzden ve edebiyatımızdan örnekler vermek, sizlere kısa bir zaman diliminde olsa da güzel vakitler geçirtmek, bir sonraki yazıya kadar özlenmektir. Gâyemiz bir şeyler öğretmeye çalışmak değil, bildiklerimizi birbirimize aktarmaktır. Tarihimiz ulu olunca köşemize de ona uygun bir isim bulmak icâp ederdi. Malûmunuzdur ki çınar ağacı kültürümüzde derin anlamlar içerir. Yücelik ve sonsuzluğu temsil eder. Ulu ağaçların, çınarların altında yapılan sohbetlerin tadına doyum olmaz. Umulur ki köşemizden sizlere ulaştıracağımız çınaraltı sohbetleri tadında kısa hikâyeler, şiirler, anekdotlar, nükteler de dudaklarınızda tebessüme vesîle olur, gönlünüzde hoş lezzetler bırakır.

Yazımızda başlık olarak sunduğumuz ve merhaba kelimesine ince işlenmiş bir dantel edâsıyla anlamlar katan beyit, Fatih Sultan Mehmed’ in vezirlerinden Ahmed Paşa’nın bir şiirinden alınmadır. Kelimelerin bir kır çiçeği demetine dönüştüğü beytin içerdiği derin anlamlarına girerek yazıyı uzatmak istemem. Kısaca şöyle açıklamak yeterli olacaktır; henüz dünya bile yaratılmamışken ezel bezminde bir arada bulunan ruhların bir vücûda bürünerek yeryüzüne gelmelerinden sonra bir vesileyle buluşmaları, yakınlaşmaları ve birbirlerini sevmelerinin temelinin aslen ezeldeki birlikteliklerine dayandığı zikredilir. Yeni tanıştığımız bir insana kısa sürede alışmanın, bağlanmanın ve sevmenin, uzun yıllardır tanışıyormuş gibi âşinâlık duymanın da bununla bir ilgisi olsa gerek. Şâir bu konuya atıfta bulunarak; ezel gününde sevgilinin bana göz ucuyla lûtfettiği, gönlüme isabet eden merhabası beni öyle sarhoş etti ki, o günden beridir eğer bir başkası bana selâm verdiyse dahi farkında değilim diyerek ciltlere sığmayacak kadar yüce bir aşkı iki mısrada anlatıvermiş. Bu beyit; kalp sarhoşluğu ve gönül hoşluğu ezelde başlayıp ebede uzayan gerçek aşkın en güzel tanımlarından biri olsa gerek. Son sözümüz gönülden olsun efendim, merhaba.

***

Bu günlerde okumakta olduğum ve 1377 yıl önce yazılmış bir kitaptan kısa bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak isterim. Hikâye çok eski fakat verilen öğüt bugün dahi geçerliliğini korumakta.

Yüksek tahsil yapmakta olduğu okulundan mezun olmak üzere olan ve kendisini çok iyi yetiştirmekle çevresine nam salmış bir talebe, hocasına dert yanarak dedi ki; “Her gün birçok insan beni ziyarete geliyor. Onların gelip gitmelerinden zahmet çekiyorum, kıymetli vakitlerimi kaybediyorum, tahsilim aksıyor, ne yapayım? Lûtfen bana bir çare bulunuz.”

Hoca; “Gelen insanlar eğer fakir iseler onlara ödünç para ver, zengin iseler onlardan bir şeyler iste ki bir daha etrafında dolaşmasınlar.”

***

Bir kelime;

Âşinâ: Yabancı olmayan, bildik, tanıdık, tanıyan, bilen.

***

Efendim bu haftalık bu kadar. Ümid ederiz ki önümüzdeki hafta yeniden çınaraltında buluşuruz. Yolcu yolunda gerek, kalın sağlıcakla.