Fırsat buldukça, akşamları köy (mahalle) gezilerime devam ediyorum. Kahvelerde öyle çok bir kalabalık yok. Nedeni, belki günlük işlerin çokluğu ve yorgunluğu ya da bir çay içmenin bile artık pahalı olması. Bir kaç gün önce Irgıllı mahallesindeydim. Gözler yabancı birini görünce hemen ona odaklanıyor, geçmişe göre daha tanınır oldum sanırım. Eh siyasetle iç içe olunca.

Bir masada iki kişi var, biri öğretmen. Davet ettiler, sıcak bir ilgi ve yakınlık. Yaşam zorluğundan başlayan şikayetler ovanın temel sorunu susuzluğa gelince, korkunç bir isyan var. Gözlere yansıyan kızgınlık hemen fark ediliyor. Aslında dinlemek, konuşmamak istiyorum. Konunun siyasetten bağımsız olmadığını, siyasi partilerin farklı politikalarının olduğunu ve vatandaşın da bu ayrımı görerek kendinden yana kararlar alan partiyi desteklemeleri gerektiğini söylüyorum. Yani, ben konuşur oluyorum. Bir diğer masa; gene bir öğretmen, iki çiftçi ve genç arkadaşlar. Ömer abi diyerek davet ettiler. Güzel bir duygu, art niyetsiz içten bir davet ve saygı. Bu masada siyaset sohbeti daha kavi. Sorular, yorumlar daha güncel. Gençler olan bitenin farkında, duramadım gene hep konuştum. Zaman zaman da güldük. Oluşan içtenliğin, yakınlığın tarifi zor. Kendilerine teşekkür ederim.

Evet, ovanın temel sorunu su yetersizliği. Mazot, elektrik, gübre, ilaç zamları zaten bezdirmiş üstüne bir de sulama zorluğu eklenince gerçek bir isyan, kızgınlık var. Öyle ki arazinizde kendi imkanlarınızla çıkarttığınız suya bile aşırı bir zam yapılmış. Ne üreteceksiniz? Maliyeti ne olacak? Kazanacağınız para, alın teriniz, yükselen fiyatlara yenik mi düşecek? Belirsizlik yerini umutsuzluğa bırakınca köylerden şehirlere göç hızlanıyor. Çözüm üretmek gerek. Işıklı barajı biliyorsunuz, ilk yapıldığında Söke ovasının sulanması amacını taşıyor. Sonradan Menderes üzerine inşa edilen Adıgüzel, Çine barajları sayesinde Söke ovasının su sorunu çözülünce, ovamızda da sulama başladı. Vahşi sulama diye adlandırılan kanal ve kanaletlerden salınan su, bir de değişen yağış rejimiyle yetersiz kalınca geniş ova arazileri kuraklığa mahkum. Irgıllı mahallemizde ne Dinar dan ne de baraj gölümüzden yeterli suyu alamıyor.

Gölümüzün balıkçılık, kerevit gelirlerini çoktan unuttuk. Bataklığa dönüştükçe acaba Nilüfer çiçeği gezileri para getirir mi gibi çaresiz gelir kaynakları arayışındayız. Bu tür baraj göllerinin ömrü sanırım 50-60 yıldır. Sürüklenen alüvyonlar göl derinliğini azaltıyor, buharlaşmayla su kaybı artıyor. Dinar dan gelen su ve bazen Kufi çayı akarsa , baraja taşınan suyun kirliliği su kalitesini olumsuz etkileyerek tadına doyulmaz “dişli”, sazan ve diğer canlıların varlığını tehdit ediyor. Ne yapmalı? Belli ki yerel yönetimin çözebileceği bir sorun olmanın ötesinde bu konu. Ankara ya ihtiyaç var.

Önerim; bölge milletvekillerinin, tüm siyasi parti temsilcilerinin, ilgili kurumların, muhtarların bir arada siyasi iktidara baskı yapması. Madem ülkede işler böyle yürüyor, görece verimsiz Afyon topraklarına göletler inşa ediliyor, ovanın suyu kesiliyor, biz de çözümü siyaset üstü ele alalım. Çivril’in hakkını arayalım. Ne derler? Zor oyunu bozar. El ele verelim.

Saygılarımla, sağlıcakla kalın.