Başlık ve aşağıda paylaşacağım cümleler Cumhuriyet gazetesi yazarı Sayın Erdal Atabek ‘e ait.

Dışarıdan gelenler sığınmacı değildir, yerleşmecidir. Suriyeli Araplar, Hatay’dan İstanbul ‘a kadar ülkenin her yerinde “yerleşiyorlar”.Her haktan ücretsiz yararlanıyorlar, işyeri açıyorlar, ev alıyorlar, vergi ödemiyorlar. Ülke “Araplaştırılıyor”.Bu durum iktidarın kasıtlı bir politikasıdır. Arap nüfusunu artırmak, Arapçayı seçmeli dil yapıp topluma dayatmak bu politikanın gerekleridir. Suriyeliler, Afganlılar, Afrikalılar işyerleri için ucuz işgücü oluyorlar. Düşük ücretler, sigortasız, güvencesiz çalışanlar bu çağın köleleri. Vatandaşlık verilenler iktidarın oy depoları oluyorlar. Gelen genç erkekler de iktidarın gerektiğinde kullanacağı paramiliter güç. Her türlü şiddet eyleminde kullanacakları bir potansiyel silah. işte, ülkemizdeki 10 milyon yabancının gerçekçi tablosu. Ülkenin demografik(nüfus dağılımı) yapısı planlı olarak değiştiriliyor. İktidara oy vermeyecek Kürtler yerine iktidar desteği olacak Araplar. Türkiye ‘de bu yanıyla da Cumhuriyet yerine Osmanlı sultanlığı yapılmaya çalışılıyor. Bu iktidar onları bilerek getiriyor, asla göndermeyecektir.

Evet, ben yazarın tespitlerini gerçekçi buldum. Sizler? Türkiye de demokrasi ve sosyal devlet önceliği varsa, kendi halkımızın ulusal, sosyal, ekonomik, kültürel ve güvenlik önceliklerinin önemli olması gerekmiyor mu? Söylenenlere bakarsanız bu güne değin 100 milyar dolar harcanmış. Vicdan meselesi, insanlık meselesi denmiş. Bugün büyük bir ekonomik çöküşü hep beraber yaşarken, ülke hızla kutuplaşırken, kendi ülkemizde işsizlik, hayat pahalılığı olası terör eylemlerine zemin yaratırken, siz bu “vicdani mesele” derseniz, bilin ki kendi vatandaşınıza en büyük “vicdansızlığı” yapmış olursunuz.

Şu meşhur George Soros var ya,2015’te kendisiyle yapılan bir röportajda sığınmacılar Türkiye de kalmalı diyor, bu ucuz ve verimli çözüm olurmuş! Sizce kimin için? Bu sözün ardından Avrupa Birliği ve AKP iktidarı anlaşma imzalar, ismi ”düzensiz göçmenlerin geri kabulü” anlaşması. Ne demek bu? Bir şekilde türlü yollarla Avrupa’ya geçmeyi başaranlar, yakalandıklarında Türkiye’ye geri gönderilecekler. Karşılığında bizim kazancımız ne olacak? Ülke Avrupa’nın önünde tampon bir hale getirilince bize de bir miktar para ödenecek. Offf! Ne onursuz bir anlaşma.

Emperyalizmin yol açtığı savaşlar sonunda yerlerinden yurtlarından edilen halklara göç adresi olarak Türkiye gösteriliyor. Çivril den böylesi bir konunun yaratacağı sorunları bire bir yaşamadığımızdan “bana ne” diyebiliriz. Bilelim ki yaşadığımız sıkıntıların (mazot, elektrik, gübre, ilaç zamları) temel sebeplerinden biri “geniş” düşünememektendir. Siyasetin önemini anlayamamaktandır. Böyle gelmiş böyle gider anlayışıyla demokrasiyi sadece “oy kullanma” özgürlüğü sanısındandır.

Evet, iş şirazesinden çıkmadan sığınmacı değil “felaket” ithal ettiğimizi fark ederek ve iktidarın “göç ve sığınmacı meselesini” kendi iktidarını koruma politikasına dönüştürdüğünü görerek “demokrasi sınırları içinde” gereğini yapmak temel görevimiz olmalı.

Sağlıcakla kalın.