Evimizin solundaki Sağırın Garı evlerinin önünü süpürüyordu, süpürgenin havaya savurduğu toz duman arasında kucağımdaki çiçeklere imreni ile baktı, bakışını görmezden gelip sola dönüp yürüdüm, yürürken ister istemez soba kovasının külünü yoldaki çöpe boşaltmakta olan Feride Aba’ya, Feride Abanın çiçeklere takılan gözlerinin ışıl ışıl parlamasına takıldı gözlerim, görmezden gelip başımı öbür yana çevirdim, keşke çevirmeseydim,,,Aktakkaların İsmet’in Yeter ellerini avlu duvarına yaslayıp gözlerini belertmiş bana bakıyor…hızla yürüdüm.

Mezarlığa varınca başladım isimsiz mezarları dolaşmaya, her isimsiz mezara kucağımdaki çiçek demetinden her cinsten birer tane bırakıyorum. Çiçek bıraktığım mezarlar arasında kardeşlerim Harun, Ayşegül, Abim Ahmet, dedem Ahmet’in de mezarları var mı idi bilmiyorum…Elimde üç-beş çiçek kalmıştı, bunları da babam ve kardeşim Meryem’in mezarına bırakayım diye düşünüp önce babamın mezarına doğru yürüdüm. Çiçekleri bırakırken sanki babam o masmavi gözlerini bana dikmiş,

_Bunca yıldır bana deli bir gül yaprağı bile getirmemişken şimdi kucağında çiçekle geliyorsun…hadi bunu anladım diyelim…ya o yüzündeki ağzını burnunu kapayan mendil ne?

_Baba, salgın hastalık var, ağzını burnunu kapa diyorlar…

_A benim aklı kıt oğlum, burada senden başka kimse yok ki sana hastalık bulaştırabilsin…

Kem küm edip doğru dürüst bir yanıt veremezken yüzümden usulca maskeyi cıkardım…

_Hah şöyle, o çıkardığın şeyi etrafında birileri olduğunda tak, çiçekler için sağol…ama ben yerinde olsam bizim gibi çoktan aranızdan ayrılanlarla ilgileneceğime aranızda olup ta gerçekten yardım eli uzanması bekleyenlerle uğraşmayı yeğlerdim…

Kardeşim Meryem’in mezarına çiçekleri bırakırken kardeşimden de bir zılgıt gelir mi diye tedirginlik içinde idiysem de korktuğum olmadı…