Bireyler ruh ve beden olarak bir bütün olması sebebi ile ruh ve beden sağlıklı olduğu sürece bireylerin tam bir sağlık halinden bahsedilmelidir . Bireyler yaşamlarının her evresinde sağlıklı olma ve sağlığını sürdürme noktasında yeterli ve dengeli beslenmeye ihtiyaç duymaktadır.

Obezite, birçok kronik hastalığa neden olmakla birlikte; sosyal ve psikolojik problemlere yol açarak bireylerin yaşam kalitesini düşüren ve bireylerin toplumsal izolasyona maruz kalmalarına neden olan kronik bir hastalıktır. Vücutta yağ dokusu artışı ile karakterize, yaşam kalitesini düşüren, morbidite ve mortalitenin artışına neden olan obezite, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde küresel bir halk sağlığı sorunudur. Obezite neden olduğu beden memnuniyetsizliği ile bireylerin sosyal izolasyonuna neden olarak, depresif semptomların da görülme sıklığının artmasına neden olmaktadır . Ayrıca, obezite de psikolojik sorunlara zemin hazırlayabilmektedir.

Obezitenin etiyolojisinde fizyolojik etmenler olduğu gibi psikolojik etmenler de görülmektedir . Yeme davranışını da etkileyen pek çok etken söz konusu olmakla birlikte; yeme alışkanlıkları ile duygular arasındaki ilişki, kişinin ruh haline veya özelliklerine göre değişebilmektedir . Yeme davranışı incelendiğinde eylemin temelde iki süreç tarafından yönetildiği görülmektedir. Bunlar; homeostatik ve hedonik süreçlerdir. Bireylerin doygunluktan ve enerji ihtiyacını karşılamaktan ziyade özellikle besinlerin renk, tat, koku gibi dikkat çekici özellikleri ile tetiklendiği, bir metabolik uyaran mekanizması ile uyarılmaksızın bilişsel, ödüllendirici ve duygusal faktörlerle uyarılan hedonik yeme davranışlarından biri olan duygusal yemenin temelde olumsuz duygularla baş etmek için ortaya çıktığı söylenmektedir. Konttinen ve arkadaşlarının, duygusal yeme ve depresif belirtiler arasındaki ilişkiyi toplum genelinde incelediği çalışma sonucunda duygusal yeme ve depresif belirtiler arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu belirtilmiştir. Yine, konu ile ilgili yapılan farklı bir araştırmada, obez bireylerin, normal vücut ağırlığındaki bireylere göre duygusal uyaranlara karşı daha fazla uyarıldığı, uyarılma eşiklerinin daha düşük olduğu, bu nedenle dış uyaranlara verdikleri yüksek yanıtla birlikte aşırı yeme davranışı sergileyebildikleri gösterilmiş olup; yiyecek uyaranlarının bulunduğu ortama diğer bireylere kıyasla daha yoğun tepki verdiği bildirilmiştir .

Obezite, anksiyete ve yeme tutumu arasında sıkı bir ilişkinin varlığından bahsedilmektedir. Duygusal yeme, duyguların ve psikolojik stres faktörlerinin yemek yemeye yönlendirilmesinin kontrol edilememesidir. Araştırmacılar, “Uzun vadede obeziteyi önlemek için duygusal yemenin üstesinden gelmek ve böylece obezite salgınını sona erdirmek için psikolojik tedavi stratejileri geliştirilmelidir” sonucuna varmışlardır. Obez bireylerin, normal vücut ağırlığındaki bireylere göre anksiyete durumuna bağlı olarak daha fazla yemek yeme durumuna sahip oldukları belirlenmiştir . Obezite ile birlikte gelişen komorbitler, yaşam kalitesinin azalması ve depresif durum bireylerde umutsuzluk düzeyinin de artmasına neden olabilmektedir. Eğer bireylerin yeterli umudu varsa, zarar veren bir durumu veya hastalığı değiştirebilirler, bu yüzden umutsuzluğun azalması bireyin vücut sağlığını koruma gücünü ve kendine verdiği değeri artıracaktır . Literatürden yola çıkılarak duygusal iştah, umutsuzluk gibi faktörlerin obezite üzerinde etkili olabileceği görülmektedir.

Türkiye’de tüm bu faktörlerin etkisinin araştırıldığı bir çalışmaya ulaşılamaması nedeniyle, beden kütle indeksine göre bireylerde duygusal açlık durumları, umutsuzluk düzeyleri ve besin tüketimleri arasında ilişki olup olmadığını belirlemek için bu araştırma planlanmıştır. Planlamaların sonuçları ruhsal durumun besin tüketimini etkilediği yönünde olmuştur.