Geçtiğimiz yıl Aralık ayında ortaya Covid-19 salgınının, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre; 2020 Mayıs ayı itibariyle 200’ü aşkın ülkede 3 milyondan fazla kişiye bulaşması ve 220 binden fazla can kaybına yol açmasıyla tam bir pandemi haline dönüştüğünü dile getiren Prof. Dr. İsmail Çeviş, bu krizin sadece sağlık değil aynı zamanda dünya ekonomisini de etkisi altına alması sebebiyle küresel boyutta incelenmesi gerektiğini söyledi.

Covid 19 pandemisine sağlık krizinin yanı sıra iktisadi kriz olarak da bakılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. İsmail Çeviş şunları aktardı: “Bu açıdan bakıldığında, Covid-19, tüm ekonomilerde ortaya çıkan geniş kapsamlı ve uzun süreli üretimdeki kesintilerden kaynaklanan derin bir olumsuz arz şoku olmanın yanı sıra aynı zamanda gelecek ile ilgili kötümser bekleyişin hâkim olması ile firmaların yatırım planlarındaki çöküş ve hane halkının tüketim harcamalarındaki azalma (basit tüketim harcamaları hariç) birleşen ve ne zamana sonuçlanacağı bilinmeyen olumsuz bir talep şokunun birlikte görüldüğü kriz olarak karakterize edilebilir. Bu açıdan bakıldığında, küresel ekonomide konjonktürel daralmaya neden olarak, negatif büyüme oranları ve yüksek işsizlik oranlarını beraberinde getireceği beklenmektedir. Özellikle, salgının yayılma hızının yüksek olmasına ve uzun sürmesine bağlı olarak bu etkilerin yıkıcı nitelikte olması beklenebilir”.

Covid-19’un ekonomik etkilerinin daha çok gelişmiş ekonomiler üzerinde yoğunlaştığını söyleyen Prof. Dr. İsmail Çeviş, Ancak, dünya nüfusunun üçte ikisi gelişmekte olan dünyada yaşadığı göz önüne alınırsa, mevcut şoka yönelik uygulanacak eylem planları ve ekonomi politikaları tüm gelir düzeylerinde gelişmekte olan ülkeler için önemli hale geldiğini belirtti.

“IMF’nin raporuna göre Avrupa’da işsizlik oranları yüzde 20’leri bulabilir”

Krizin, küresel ölçekte bazı sektörleri olumsuz etkilerken bazı sektörleri de ön plana çıkarma fırsatı sunduğunu ifade eden Prof. Dr. İsmail Çeviş, salgından en fazla sanayi sektörünün etkilendiğini, otomotiv, makine teçhizat, elektronik üreticileri ve bunların tedarikçilerinin ise yine en çok etkilenen ve etkileyen üretim alanları arasında sayılabileceğini belirtti. Prof. Dr. Çeviş, Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporuna göre; otomobil satışları 2020 yılı Mart ayında bir önceki senenin aynı ayına göre; Çin’de %48, Avrupa Birliği genelinde %55, Amerika’da %38 oranında düşüş gösterdiğine dikkat çekti. Krizin sektörel bazda etkilerini değerlendiren Prof. Dr. İsmail Çeviş, “Salgınla mücadele amacıyla alınan tedbirlerin ve gerçekleştirilen kısıtlamaların ilk ve direkt etkilediği sektör hizmet sektörü olmuştur. Hizmet sektörü içinde yer alan ulaştırma-lojistik, turizm gibi faaliyetler ekonomik büyüklük, çalışan sayısı ve bu faaliyetlerin etkilediği ve etkilendiği sektörler açısından ön plana çıkmaktadır. Örneğin, Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA) havacılık sektöründe koronavirüs kaynaklı 63 milyar dolar ila 113 milyar dolar arasında bir gelir kaybı beklediğini açıklamıştır. Sokağa çıkma ve seyahat kısıtlamalarının yoğun olduğu bölgelerde karayolu taşımacılığındaki hareketlilik ilk çeyrekte %50-%70 arası bir düşüş kaydetmiş, ortalama küresel düşüş ise mart sonu itibariyle %50 olarak gerçekleşmiştir. Çin’den sonra salgının merkezi haline gelen Avrupa’da ise belirli bölgelerde havayolu hareketliliği %90 oranında düşerken, küresel ortalamadaki düşüş ise ilk çeyrekte %60 olarak hesaplanmıştır. Sanayi ve hizmet sektörüyle bu sektörlerin tedarikçilerinin Covid-19 nedeniyle iflas etmesi, üretimlerini durdurmaları, çalışanların işten çıkarılması, ücretsiz izne ayrılması, ücretlerinde indirimlere gidilmesi gibi durumları ortaya çıkarmıştır. Bu durum istihdamı azaltmış, işsizliği artırmış, çalışanların gelirlerinin hissedilir düzeyde azalmasına, refah kaybına ve yoksullaşmaya neden olmuştur. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF), Nisan 2020 raporunda, 2020 yılı işsizlik oranlarının salgının Avrupa’daki merkezi haline gelen Fransa’da %10,4, İtalya’da %12,7, İspanya’da %20,8 olacağı, Türkiye’de ise %17,2 olacağı ön görülmektedir” dedi.

Küresel tedarik zincirlerinde kesintilerin oluşmasının, Covid-19 salgının ekonomi üzerine olumsuz etkilerinden biri olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Çeviş, doğrudan yabancı yatırımlarda beklenen azalmalar ve portföy yatırımlarının yine ekonomiler üzerine olumsuz etkiler bıraktığını dile getirdi. Prof. Dr. İsmail Çeviş sözlerine şöyle devam etti: “Özellikle, gelişmekte olan ülkelerden net portföy akışlarındaki son ve diğer kriz dönemlerine kıyasla büyük ve daha büyük düşüş yaşandığı söylenebilir. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD)’nin raporuna göre; Covid-19 krizinin küreselleşmesinden itibaren 21 Şubat – 24 Mart 2020 aralığında gelişmekte olan ekonomilerden hem borç hem de hisse senedi net portföy akımlarında 59 milyar $ net çıkışlar yaşanmıştır. Bu, küresel mali krizin (26.7 milyar $) hemen sonrasında aynı ülkelerin yaşadığı portföy çıkışlarının iki katından daha fazla olduğu dikkat edilmelidir. Ayrıca, Covid-19 krizi başladığından bu yana küresel krizde olduğu gibi emtia fiyatları da hızla %40’lara varan düşme eğilimine girmiştir. Örneğin Brent ham petrolünün fiyatında bugüne kadar % 70 oranında düşüş gerçekleşmiştir. Önde gelen petrol üreticisi ülkeler arasındaki bu sorunun çözümü konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle petrol fiyatların daha da düşeceği beklentileri güçlenmektedir. metal fiyatları (altın hariç) ve mineral ürünlerde de benzer şekilde önemli düşüşler söz konusu iken, tarımsal ürün fiyatlarındaki düşüsün sınırlı kaldığı görülmektedir”

“Salgının beklentilerden daha uzun sürmesi, gelişmekte olan ekonomilerde giderek artan bir finansman açığına sebep olur”

Kamu sağlığı korunmasına yönelik alınan tedbirler kapsamında, iktisadi faaliyetlerin durma noktasına gelmesi ve istihdamda ani düşüşlerin yaşanması; kamunun sosyal yardım harcamalarının artması diğer yandan ise kamu gelirlerini düşürmek suretiyle kamu bütçe açıklarında ani artışlar yaşanmasının olasılıklar dâhilinde olduğunu dile getiren Prof. Çeviş; “Gelişmekte olan ülkelerde borç stokunu yüksek oluşu ve uluslararası finansman kaynaklarına erişim güçlüğü nedeniyle borçların sürdürülemez boyutlara ulaşması durumunda borç krizine dönüşme ihtimali de göz ardı edilmemelidir. Salgının beklentilerden daha uzun sürmesi, gelişmekte olan ekonomilerde giderek artan bir finansman açığına sebep olur” dedi.

Salgın ile birlikte iş hayatından, sosyal hayata, tüketim alışkanlıklarından eğitim sistemine kadar birçok alanda köklü değişimler yaşandığına vurgu yapan Prof. Dr. İsmail Çeviş, tüketim davranışlarının dijital ortamlara yönelmesi ile e-ticaretin yaygınlaştığını ifade etti.

‘‘Salgının ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri, ülkelerin işbirliği ile önlenebilir’’

Covid-19 krizinden kaynaklanan ekonomik kayıpları sınırlamak için küresel ölçekte acil finansman ihtiyaçlarını karşılamak için likidite eksikliklerine eşgüdümlü bir küresel tepki geliştirilmesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Çeviş, G-20 ülkeleri kanalıyla, IMF ve Dünya Bankası eliyle küresel ekonomiye yeni fonlama yapılarak finansman ihtiyaçlarının karşılanabileceğini söyledi. Prof. Dr. İsmail Çeviş sözlerine şöyle devam etti: “Kriz ile birlikte yoğunlaşan küresel sermaye çıkışlarının önüne geçilmesine dönük önlemlerin uygulamaya geçilmesi hayati önem taşıyan konulardan biridir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerden ve gelişen piyasa ekonomilerinden sermaye çıkışlarının önlenmesine dönük uluslararası kuruluşların işbirliği dâhilinde politika uygulamalarının devreye sokulması ile birlikte finansal piyasalardaki kırılganlıklar azaltılabilir. Covid-19 krizinin tüketim harcamaları ve yatırım harcamalarında dramatik düşüşlere neden olmak suretiyle yaşanan olumsuz talep şoklarının küresel ekonomide derinleşme olasılığını azaltmak için gelişmiş ülke merkez bankalarının uygulayacakları genişlemeci para politikalarının önemi büyüktür. Gelişmiş ülke merkez bankalarının gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları ile hayata geçireceği işbirliği son derece önemlidir. Krizin beraberinde getirdiği küresel dış ticaret hacminde daralmanın önlenmesine yönelik olarak, ülkelerin dış ticarette olası korumacılık anlayışından uzak durması gerekmektedir. Dolayısıyla, ülkelerin serbest dış ticaret politikalarından ödün vermemesi küresel ekonominin küçülme oranında iyileşmeler sağlayabilir. Ülkeler arası gelir eşitsizliği açığının önüne geçebilmek amacıyla bölgesel entegrasyonu etkinleştiren yeni kalkınma modellerinin oluşturulması ve bunun gerektirdiği finansman ihtiyacının uluslararası kuruluşlarca sağlanması atılabilecek adımlardan biridir. Son yıllarda artan dijitalleşme eğilimleri sonucu yapısal hale gelen yüksek işsizlik oranlarının Covid-19 krizi ile daha belirgin hale geldiği dikkate alındığında, ülkelerin işgücü piyasasındaki yapısal sorunların önüne geçilmesine yönelik yapısal reformları hayata geçirmesi gerekliliği söz konudur. Bu reformlar sayesinde işgücü piyasalarında esneklik sağlamak suretiyle sektörler arası işgücü mobilitesi artırabilir ve sektörler arası ücret eşitliklerinin önlenebilir”

“Koronavirüs krizinin küresel ölçekte olduğu dikkate alındığında Türkiye’nin de krize karşı olumsuz etkilenmemesi mümkün değildir”

Sağlık Bakanlığı tarafından alanında yetkin uzmanlardan oluşan Koronavirüs Bilim Kurulunun tespitleri doğrultusunda Türkiye’nin önlemlerini şekillendirdiğini söyleyen Prof. Dr. İsmail Çeviş, salgının ekonomiye olası etkilerini azaltmak için Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi, firmalara yönelik muhtasar, KDV ve prim ödemeleri, gibi ödemelerin ertelenmesi, kısa çalışma ödeneği, işletme ve finansman desteği en düşük emekli maaşının bin 500 liraya çıkarılması, ihtiyaç sahibi ailelere yapılacak nakdi yardımlar için ilave 2 milyar liralık bir kaynak ayrılması gibi birçok önlem alındığını hatırlattı. Prof. Dr. Çeviş şunları söyledi: “Türkiye’nin koronavirüsle mücadelede en büyük avantajı, güçlü sağlık alt yapısının olmasıdır. Koronavirüs krizinde gıda sektöründe tedarik zincirinin sağlıklı işlemesi açısından tarım sektörünün önemi ortaya çıkmıştır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin tarım ürünleri konusunda kendine yeten, birçok tarım ürününde net ihracatçı ülke olması salgın döneminde gıda arzı ve güvenliğini sorun olmaktan çıkarmıştır. Ülkemiz milli birlik ve beraberlik duygusunun, yardım ve yardımlaşmanın had safhada olduğu, deprem, salgın hastalık gibi durumlarda tek yürek olabilen nadir devletlerdendir. Koronavirüs krizinin küresel ölçekte olduğu dikkate alındığında Türkiye’nin de krize karşı olumsuz etkilenmemesi mümkün değildir. Yapısal reformların gerçekleştirilememesi, kur baskısının çok olması, işsizliğin ve enflasyonun iki haneli sayılarda olması, büyüme rakamlarının düşmesi salgının ortaya çıkaracağı ekonomik darboğazdan daha çok etkilenmemize neden olacaktır. Bazı AB ülkelerinin koronovirüs salgının önemli ölçüde etkilediği ve AB’nin Türkiye’nin önemli dış ticaret partneri olduğu dikkate alındığında ihracatımızda önemli düşüşler beklenmektedir”

“Türkiye, sahip olduğu kaynakları ile yeni Dünya düzeninde potansiyeli yüksek ülkelerden biridir”

Evden çalışmanın bu kadar hızlı uygulanmasının, iletişim teknolojisinin son yirmi yılda gösterdiği gelişme ile mümkün olduğunu dile getiren Prof. Dr. Çeviş, kriz ile birlikte ortaya yeni ekonomik düzende Türkiye’nin ön planda yer alınmasını sağlayacak adımların atılmasının son derece önemli olduğunu ifade etti. Prof. Dr. İsmail Çeviş sözlerinin sonunda “Özellikle sağlık, güvenlik, e-ticaret, tarım, imalat malları üretimi alanlarında dijitalleşmenin getirdiği fırsatlar oldukça geniş ölçekli olacağı beklenebilir. Dolayısıyla, bilim politikalarının, yenilikçi araştırmalarının ve Ar-Ge’nin desteklenmesi önem arz etmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye krizin etkilerinin hafifletilmesine dönük aldığı önlemlerin etkinliğinin yanı sıra, sahip olduğu iktisadi kaynakları ile yeni dünya düzeninde ortaya çıkan yeni fırsatları değerlendirme yeteneği ve gücü yüksek olan potansiyel ülkelerden biridir” dedi.

Editör: Haber Merkezi