Yüzyıldan daha uzun bir süre yanabilecek bir ampul olabilir mi? Ya da bir otomobili çekebilecek dayanıklılıkta bir kadın çorabı? Hatta 25 yıl garantili bir buzdolabı…

Hepsinin cevabı evet, olabilir, olmuştur da. Sizi planlı eskitme kavramı ile tanıştıralım, tarihçesinde kısa bir yolculuğa çıkartalım…

ABD’nin Kaliforniya eyaletine bağlı Livermore kenti İtfaiye Müdürlüğü’nün önemli bir demirbaşı var. 1901 yılından beri sürekli yanan ve halen yanmaya devam eden bir ampul. İsterseniz göz atabilirsiniz…

1895’te üretilen bu ampulün içinde yer alan ve ışık veren filaman isimli iletken tel, Adolphe Chaillet tarafından icat edildi. Chaillet, icat ettiği filamanı uzun süre dayanacak biçimde tasarlamıştı.

Bir zamanlar üreticiler ömrü 2 bin 500 saati bulan ampuller üretmekle övünüyorlar, reklamlarında buna dikkat çekiyorlar­dı.

Phoebus isimli dünyanın ilk küresel karteli 1924’te kurul­du. Amaç, ampul üretimini idare altına almak, dünya pazarını bölüşmekti. İlk karar ampul­lerin ömrünü bin saatle sınırlandırmak oldu. Devamında da kartelin baskısı altındaki üreticiler, daha kısa ömürlü ampuller geliştirmeye çalıştılar.

1940’ta, bin saatlik bir ömür, ampuller için standart haline geldi. İlerle­yen yıllarda, mucitler yeni ampuller için onlarca patent başvurusunda bulunsalar da hiçbiri tüketiciye ulaşamadı…

Ürünlerin daha kısa süre kullanılacak biçimde tasarlanması Sanayi Devrimi’nin sembollerinden biri haline geldi devamında. Seri üretim pek çok ürünü ulaşılabilir kılmış, satın alınan ürünlerin fiyatları düşmüş ve insanlar artık zevkinden alışveriş yapmaya başlamışlardı bu dönemde.

Ancak takvim 1929 yılını gösterdiğinde işler değişmeye başladı. Ekonomik kriz baş göstermişti Amerika’da. İşsizlik korkutucu boyutlara ulaştı. İnsanlar artık alışveriş için değil, iş ve yiyecek bulabilmek için çabalıyorlardı.

Ekonomiyi yeniden ayağa kaldırmak için New York’tan bir öneri geldi: Emlakçı Bernard London, Planlı Eskitme’nin kanuni zorunluluk haline getirilmesiylekrizden çıkılabileceğini öne sürdü.

Teklif kabul edilmese de planlı eskitme hayatımıza başka alanlarda da dahil olmaya devam etti.

I940’ta kimya devi Dupont devrim niteliğin­deki bir kumaşı duyuru­yordu: Naylon. Dupont kimyagerlerinin ilk ürettikleri çoraplar, bir otomobili çekebilecek denli dayanıklılardı.

Ancak bu tüketici dışında kimin işine gelirdi ki? Sonuç malum, tek kullanımlık kadın çorapları raflarda uzun süredir yerlerini koruyor.

Planlı Eskitme, 1950’lerden itibaren ekonomik büyümenin temeli oldu. Üç önemli öğe vardı; Reklam, Planlı Eskitme, kredi. Ve yaşamlarımız kredi ya da borç alarak aslında gereksinimimiz olmayan şeyleri tüketmekle geçmeye başladı.

Hepimizin başına gelmiştir, aldığımız elektronik aletimiz arızalandığı için tamirciye götürdüğümüzde, tamir için ödenmesi gereken bedelin neredeyse sıfır cihaz parasına yakın çıktığını öğrendiğimiz zaman şaşar kalırız.

Tahmin edebileceğiniz gibi bu da aslında tasarım aşamasında tasarlanmış bir durum. Kısa bir süre kullanıldıktan sonra arızalanacak parçaların sayısı tasarım aşamasında birbirine o şekilde monte ediliyor; birisi arıza verince diğeri de arıza veriyor.

Aldığımız ve memnun biçimde kullandığımız bir telefonun devamında gelen bir uygulama güncellemesi sonrasında, işlevselliğini yitirmesi ve bize yeni bir telefon alma ihtiyacının dayatılması da bir örnek olarak verilebilir.

Örnekler çoğaltılabilir elbette…

Ampulle başlayan Planlı Eskitme sistemi, yarattığı tüketim ekonomisini gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir duruma sürüklüyor. ‘Bozulmak için tasarlanmış teknoloji’ ürünlerini satın alıyor, çoğu kez almak için borçlanıyor ve kullanıp atmaya odaklanmış bir yaşam biçimini sürdürüyoruz.

Tüketim toplumumuzun kalbindeki bu gizli mekanizma, Planlı Eskitme; bilim ve teknolojinin, paranın gölgesinde sermaye sahiplerine hizmet ederken, bireyleri de doyumsuzlaştırıyor ve mutsuzlaştırıyor. Diğer yandan da, dünyamızın sınırlı kaynaklarının hızla tüketilmesine neden oluyor.

Bir ampul ile başlayan bu stratejiden kurtulmak mümkün olmasa da en azından bilinçli tüketiciler olmamız ve mümkün olduğu zamanlar da haklarımızı aramamız önemli.