Panik atak, beklenmedik bir anda ortaya çıkan, yoğun kaygı, bedensel belirtiler (çarpıntı, nefes darlığı/açlığı, göğüs ağrısı, terleme, titreme, baş dönmesi, fenalaşma/baygınlık hissi, ellerde uyuşma, üşüme/ateş basması, karında burulma hissi) ve bu belirtiler sonrasında gelişen zihinsel belirtiler (“kalp krizi geçireceğim/geçiriyorum”, kalbim duracak”, “nefes alamayacağım”, “düşüp bayılacağım”, “aklımı kaçıracağım/delireceğim”, “kontrolümü kaybedeceğim” gibi) ile seyreden ataklardır.

Panik atak, bu bedensel belirtilerden bir ya da birkaçının hissedilmesiyle aniden başlar ve 5-10 dakika içinde en şiddetli seviyesine ulaşır. Atağın şiddetinin artmasına yol açan asıl faktör, ilk ortaya çıkan belirtinin (örneğin, çarpıntı) kötü bir olayın (kalp krizi, kalbin durması, düşüp bayılma) habercisi olarak yanlış yorumlanmasıdır. Bu yorum “doğal olarak” bir kaygı doğurur, bu kaygının hem kendisi oldukça sıkıntı vericidir hem de başka bedensel belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. Örneğin, çarpıntı nedeniyle kaygı hissetmeye başlayan bir bireyde “savaş ya da kaç” tepkisi ortaya çıkar. Kalp atımı daha da hızlanır, nefes alıp verme sayısı artar (hiperventilasyon), bu da kanda bazı kimyasal değişikliklere (ph değişikliği, alkoloz) yaratarak el ve ayaklarda uyuşmaya neden olur, böylece tabloya yeni bir bedensel belirti eklenir, ve bu da yeni bir yanlış yorumlama ve yeni bir kaygı artışıyla sonuçlanır.

Bu şekilde bir atak geçiren kişi genellikle önce bir kardiyoloğa, nöroloğa ya da dahiliyeuzmanına gider. Birey, bu hekimlerce yapılan değerlendirmelerde bedensel olarak sağlıklı bulunmuş ise psikiyatriste yönlendirilir. Ancak psikiyatri uzmanına başvurma genellikle tekrarlayan bir çok atağın ve acil servis başvurusunun sonrasında olur. Ne yazık ki sürecin bu şekilde uzaması ruhsal sorunun yerleşmesine ve tedavisinin güçleşmesine neden olur. Bu nedenle atak geçiren ve fiziksel bir sorun tespit edilmeyen bireylerin psikiyatrik yardım almaya zaman kaybetmeden başlamaları önemlidir.

Panik atak, tek başına bir hastalık değildir. Birey hayatı boyunca sadece bir panik atak geçirmişse bu herhangi bir psikiyatrik hastalığa sahip olduğu anlamına gelmez. Bununla birlikte atakların sayısı artarsa teşhis koymak ve tedaviye (ilaç ve/veya psikoterapi) başlamak gerekir.

Diğer taraftan panik atak bir çok psikiyatrik hastalığın seyrinde yaşanabilir, örneğin, depresif bozukluk, sosyal fobi, özgül fobi, obsesifkompulsif bozukluk, sağlık anksiyetesi, sınav fobisi gibi. Bu durumlarda panik atak kaygı duyulan durum ya da nesneyle karşılaşıldığında ortaya çıkar. Örneğin, sosyal fobisi olan bir kişi sunum yapmak üzere kürsüye çıktığında, köpek fobisi olan bir kişi yolda aniden bir köpekle burun buruna geldiğinde, sınav fobisi olan bir öğrenci sınav başladığında panik atak geçirebilir. Böyle bir ruhsal hastalık ve ya tetikleyici bir durum olmaksızın ortaya çıkan ve tekrarlayan panik ataklar söz konusuysa bu duruma “panik bozukluk” denir.