Özellikle internette bu konuyu ele alan yazılara daha sık rastlıyoruz. Aslında bu çabalar sevindirici. Bu sayede bu savaşın nerede gerçekleşmiş olabileceğini merak edenlerin sayısı hayli çoğalıyor.
Ancak bunca çabaya rağmen, bu savaşın gerçekleştiği yeri bulmada kesin bir sonuca ulaşılabilmiş değil. Bu gidişle pek de başarı sağlanacağı yok. Tanıdığım veya tanımadığım birçok kişi ya telefonla ya da internet üzerinden bana Myriokephalon Savaşı ile ilgili sorular yöneltiyor. Sorulan sorular çok çeşitli konularda olsa da, en yaygın olanlarını derleyip, verdiğim cevapları burada yinelemek istiyorum. Ancak kimi sorular yerinde olsa da kimileri dediğim dedik bir tavır sergiliyor ve tarihin kanıt gerektirdiği gerçeğini unutmuş görünüyor. Sorulan sorularda ileri sürülenlerin birçoğu şu kişi bunu dedi, bu kişi şunu dedi türünde. Ancak ciddiyetten uzak, tarih bilimini anlamaktan bihaber olanları ayrı tutuyoruz.
Bu sorulardan önemli gördüklerime verdiğim cevapları, bu yazımda yinelemekte fayda görüyorum
Bu savaşın nerede gerçekleştiği konusu sonuca niçin ulaştırılamıyor?
Bunun en önemli sebebi, tarihsel kaynakların sayıca yetersiz oluşu. Yani neredeyse hiçbir tarihi kaynakta savaşın gerçekleştiği yerin adı açıkça geçmiyor. Sadece savaşın geçtiği yerin coğrafi tanımlaması yapılıyor. Ioannes Kinnamos adındaki Bizanslı tarihçi, “Hıstorıa” adlı eserinde bu konuya geniş yer verdiği anlaşılsa da, ilgili eserinde tam o bölüme gelince kesilmiş olduğu görülüyor. Belli ki bu bölüm saklanmış ve yayınlanması uygun görülmemiş. Eseri yazan Ioannes Kinnamos adındaki Bizans tarihçisinin genel anlatımlarından, Myriokephalon Savaşı’na bizzat katıldığı anlaşılıyor. Bu sebeple savaşın hangi yörede, hangi geçitte gerçekleştiğini çok iyi biliyor olmalıdır. Ancak ilgili eserinde yer almıyor..
Bu savaşın yeri sadece ülkemizdeki tarihçiler tarafından mı araştırılıyor?
Hayır, yurtdışındaki kimi üniversitelerin de bu konu gündeminde. Bazı tarihçi, araştırmacı ve ilgili kişiler de bu üniversitelerden bağımsız olarak çalışmalarını yürütüyor.
Ülkemizde yürütülen çalışmalarda bu konuda bir birlik var mı?
Şimdilik bir birlik olmadığı görülüyor. Myriokephalon Savaşı’nın yeriyle ilgili her görüşün ileri sürüldüğü illerdeki üniversitelerin ilgili bölümleri, kendi ilindeki bu görüşlere yoğunlaştığı görülüyor. Aslında tek bir elden yürütülen ve tarafsız biçimde konunun incelenmesi en doğru yol olmalıdır. Ancak henüz bu birlik sağlanabilmiş değil.
Sık sık bu konudaki kargaşanın ‘meraklı tarihçiler’ tarafından çıkarıldığını ve belirsizliğe itildiği dillendiriliyor, sizce bunun gerçeklik payı nedir?
Evet, kimi yayınlarda alan dışından kişilerin tartışma üslubunu bozduğu ve bu şekilde tartışmaların gereksiz biçimde derinleştirdiği suçlaması getiriliyor. Özel konumda bu suçlama ve eleştiriler, kanımca doğrudur. Bu konu gereksiz biçimde geçen yıl düzenlenen Kızılören çalıştayında da gündeme geldi ve gereksiz biçimde konuşmacıların bir bölümü meraklı tarihçi diyerek bir yerlere göndermede bulundu. Sevindirici olanı, bu genel suçlamaya karşı çıkan akademisyenler de oldu. Orada, konuşmacılar arasında akademisyen olmayan bir tek bendim ve konuşmamı- bazı nedenlerle- çok kısa tutma zorunda kaldım. Yani benim üzerimden eleştiri alacak bir konu olmadı. Aslında genel olarak ‘meraklı tarihçiler’ türünde suçlamak yerine, sözü edilen kişiler eğer orada vardı ise, doğrudan onlar eleştirilmeliydi. Konunun gerçeklik payına gelince, genel itibarıyla Denizli, Afyonkarahisar, Isparta ve Konya illerini bölgeleri kapsayan on veya on bir yerde savaşın gerçekleşmiş olabileceği ileri sürülüyor. Bu görüşlerden benim bildiğim, iki ya da üç yer akademik kimliği olmayan kişilerce ileri sürülüyor. Geriye kalan yaklaşık sekiz yer ilgili görüşlere taraf olan akademisyenlerce ileri sürülüp savunuluyor. İlçemiz Çivril’de Düzbel Geçidi, Kûfi Çayı Boğazı ve sonradan eklenen Harhıl Boğazı alan dışından kişilerce ortaya koyulmuş değil. Bizler sadece bu görüşlere tarafız. Bu savaş adı geçen bölgelerden sadece bir yerde gerçekleşti. Demek ki, belli başlı on iki veya on üç görüşten sadece bir görüş gerçeği yansıtıyor. Diğerlerinin –akademisyenlerce savunulduğu halde- geçerliliği yok. Bence bu görüşleri savunan, taraf olanları ‘meraklı tarihçi’ biçiminde ayrıştırmak yerine, ileri sürülenlerin doğruluğu veya eğriliği bağlamında ele alınmalıdır. Sanırım en doğru tavır da budur. Kimin söylediği değil, kimin ne söylediği daha önemli olmalıdır. Eğer söylenenlerin doğruluk payı olmaz ise ister meraklı ister değil, kimin ne dediğinin bir önemi olmamalıdır.
Devam edecek…