Herkesin hedefi bu konuda tutarlı dayanaklar bulmak. Bunu da o yılların tarihsel yayınlarına dayandırmaya çalışıyorlar. Bu konuda örnek vermek gerekirse, Roger Hovaden‘ ın eserinde “Konya’ya bir günlük yolda” gerçekleştiği ifade edilmektedir. Konya’dakiler, bu ifadeyi dikkate alarak “Bu savaşın Konya’da olduğu kesinleşmiştir” demeye devam ediyorlar. Bizans ordusu, Selçuklu ordusuyla savaştığı geçitten öteye gidemediği halde, bu savaşın Konya’da ve farklı yerlerde gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu örnekler çoğaltılabilir.

Bu savaşın Düzbel Geçidi’nde gerçekleştiğinin belirtilerine güçlü bir şekilde ulaşılmasına rağmen, yeterince sahip çıkamadığımız sürece elimizden çekip alınacak. Kim ne yaparsa yapsın, geçerli olan tarihsel gerçeklerdir. Bunu laf olsun diye söylemiyoruz, çünkü elimizde güçlü kanıtlar var.

Denizli, Isparta ve Konya illerindeki Myriokephalon Savaşı’nın gerçekleştiği yer ile ilgili ileri sürüşleri, tarihsel gerçekler ışığında eleştirmek ve gerçeğe uygun olmayan yanlarını ortaya koyabilmek için güçlü araştırmalar gerekiyor. Bunun için de o dönemlere ait tarihsel yayınlara ulaşmak gerekiyor. Kırk yıldır sürdürmekte olduğum bu çabamda, öncelikle o dönemlere ait tarihsel yayınların (PDF fotokopilerine) büyük çoğunluğuna ulaştım ve bu tıpkıbasım yayınların ilgili bölümlerini tercüme ettirerek gerekli bilgileri edindim. Daha sonra günümüzde bu konuyla ilgili kim ne demiş, onların kayıtlarını tuttum. Tüm bu bilgilerin ışığında, savaş yeriyle ilgili görüşlerin olumsuz yanlarını ortaya koyarak geçersiz hale getirmeye çalıştım. Ortaya koyduğum bu sonuçları sözünü ettiğim kitabımda ifade ederken, kırk yıldır söylenegelen basmakalıp şeyleri tekrar ediyor değilim. Ayrıca bu konular, sadece Çivril içinde birkaç kişi tarafından kendi arasında tartışılmıyor. İl ve ilçeler arasındaki araştırmalarda ilçemizden tek katılımcı olarak Düzbel Geçidi görüşünü tek başıma savunuyorum ve bunu da tarihsel yayınlardaki bilgilerden yararlanarak gerçekleştiriyorum. Bu çalışmalarımın ciddiyetini kanıtlamak için, önem verdiğim ve sadece benim araştırmalarıma dayalı bir konudan söz etmek istiyorum: Yazmayı sürdürdüğüm kitabımda W. M. Ramsay’ın 1890 yılında Avusturyalı W. Tomaschek’in etkisiyle Düzbel Geçidi görüşünden vaz geçtiğini, ancak vaz geçmesinin doğru olmadığını tarihsel verileriyle ortaya koyuyorum. Bir anlamda, yaklaşık 131 yıl sonra Avusturyalı coğrafyacının iddialarına W. M. Ramsay’ın yerine ilk kez benim tarafımdan cevap verilmiş oluyor. Bu da bu savaşın gerçekleştiği yer konusunda ileri sürülen görüşlerden birkaçını geçersiz hale getiriyor. Kitabımda konu ettiğim ve geçersiz hale getirdiğim görüşler sadece bunlarla sınırlı değil.

Daha net bir deyişle, temelsiz ve dayanaksız söylemlerle Myriokephalon kalesini dağdan dağa taşıyanlardan, çürütülmüş şeyleri kırk yıldan bu yana tekrar edip duranlardan kesinlikle değilim. Tarihsel yayınlar asıl hedefim. Varsayım olarak öne sürülenleri daha sonra kesin sonuçlarmış gibi algı yaratma peşinde değilim.

Myriokephalon Savaşı’nın gerçekleştiği yeri arama çalışmaları daha etkin biçimde Çivril dışında tüm hızıyla devam ediyor. Bu genel araştırmalarda açık yüreklilikle ve bilgi birikimiyle ilçemizi temsil etmeye özen gösteriyorum. Bu özenimi hazırlamakta olduğum kitabımla taçlandırmak istiyorum. Bunun için sağlam delillere sahip olunması gerektiği bilincindeyim. Kendi savundukları görüşü tarihsel gerçekleriyle ortaya koyamayanların Çivril dışındaki genel araştırmalarda yeri olmaz. Görüldüğü gibi de zaten olmuyor. Bu da genel arayışlarda Çivril’in (Myriokephalon Savaşı ile ilgili Kûfi Çayı görüşü çerçevesinde) yok hükmünde olmasının yolunu açıyor. Zaten kırk yıldan bu yana Çivril’de ilerleme sağlanamamasının sebeplerinden biri de budur.

Bu konuyla ilgili ülkemizde sürdürülmekte olan genel çalışmalar içinde Çivril’den bir tek benim olmam aslında üzücü. Keşke daha kolektif biçimde çalışabilseydik ve bu sayede Çivril’i bu araştırma çalışmalarının merkezi haline getirebilseydik. Bir de kırk yıldır tam olarak gerçekleştiremediğimiz geniş katılımlı sempozyum ve çalıştaylar gündeme getirebilseydik. Kızılören, 9 km’si Çivril sınırları içinde yer alan Düzbel Geçidi ile ilgili çalıştay gerçekleştirdi ve on sekiz akademisyenin katılımını sağladı. Ayrıca sahada etkin bir inceleme gezisi düzenledi. Selçuklu istihkâmları olması kuvvetle muhtemel kalıntıları gösterdi. Bu akademisyenlerin büyük çoğunluğu Düzbel Geçidini ilk kez gördü. Bu çalıştayın düzenleme kurulunda ben de vardım. Keşke Çivril var olana sahip çıkabilseydi. Çünkü Düzbel Geçidi’nin önemli bir bölümü ilçemiz sınırları içinde. Başka görüşlerle zaman kaybederken gerçek olanı terk eder duruma geliyoruz. Çivril bu savaşın gerçekleştiği yerle ilgili coğrafi olarak önemli bir yere sahipken, ne yazık ki gerçek yerini bulamıyor.

Tarihçiler, konuyla ilgili araştırmacı ve akademisyenler Kûfi Çayı Boğazı görüşünde birleşiyor ve harıl harıl çalışma sergiliyor değiller. Bunun birçok sebebi var, en başında bu boğazla ilgili tarihsel gerçeklerin hiç olmaması veya şimdiye kadar ortaya koyulamaması. Bu boğazla ilgili ileri sürülenler, geçerliliğini çoktan yitirdi. O halde sorulan sorulara bile cevap verilemezken, bu boğazın Myriokephalon Savaşı’nın gerçekleştiği yer olduğu iddiasını sürdürmek niye? Geçit içindeki bir bölgenin adı olan Tzbritzemani’den Çivril adı çıkarılmasından vaz geçilmesi gerekiyor. Çünkü sık sık yinelediğim gibi Çivril’in ilk kurulduğu yer Kûfi Çayı Boğazı değildi. Çivril şimdiki yerine herhangi boğazdan getirilmemiştir. Bu ve buna benzer çelişkiler benim tarafımdan birçok kez dile getirildi.

Bu konuda sıklıkla söylediğimi yine tekrarlıyorum; eğer Myriokephalon Savaşı Düzbel Geçidi’nde gerçekleşti ise, bu geçidin 9 km’si il olarak Denizli, ilçe olarak da Çivril’e aittir. Denizli-Afyonkarahisar il sınırı bu geçidin içinde kuzey güney istikametinde yer almaktadır. Bu tarihsel gerçeği yok sayamayız. Bu durumda, bu savaşın gerçekleştiği yer için “Çivril sınırları içinde gerçekleşen” denmesinin geçerli yanı yoktur.

Çivril, geleceğe hazır olması bakımından, hiç olmazsa her iki görüşe eşit mesafede durmalıdır. Birçok kişinin, akademisyen ve hocanın önceki görüşlerini değiştirip Düzbel Geçidi’ni benimsediğini biliyorum. Yaptığımız ikili sohbetlerde bunu teyit ediyorlar.

Aklıma gelmişken sormak istiyorum, şimdiye kadar (yaklaşık kırk yıldır) Kûfi Çayı Boğazı görüşü öncelikli çalışmalar yapıldı ve bu görüşe uygun az sayıda konuşmacılar çağrılmaya devam edildi. Peki, o yıllardan bu yana Kûfi Çayı Boğazı görüşünde ilerleme sağlanabildi mi? Myriokephalon Savaşı’nın gerçekleştiği yer olduğu konusunda tarihsel gerçekler ortaya konabildi mi? Hayır. Çoktan çürütüldüğü halde Myriokephalon kalesi Sarıbaba Tepesi’nde aranmaya, Bizans ordusu Homa (Gümüşsu)’dan “bir konak öteye” getirmeye devam ediliyor. Yanlışlıklar sadece bunlarla sınırlı değil. Bizans ordusu Kûfi Çayı Boğazı’na geldi ve burada savaştı ise, bu bilgiler hangi tarihsel kaynakta yer alıyor? Niçin herhangi bir tarihsel yayında bu boğazın varlığı kanıtlanamıyor? Bir kez daha sormakta ve dile getirmekte fayda var.

Hâlbuki olması gereken, ilçemiz Çivril’in bu bilimsel ve tarihsel tartışmalarda gerçek yerini almasıdır. Ancak bunun için Myriokephalon Savaşı’yla ilgili gerçek bilgilerin öncelikli olarak doğru kişiler ve doğruluğu kanıtlanmış tarihsel bilgiler tarafından ortaya konması gerekiyor. Bütün bunlar yapılmadan hedefe varılması beklenemez. Bu çalışmaların gerçeğinde Düzbel Geçidi öne çıkıyorken, bu savaşın tarihsel gerçeğine sahip çıkmalıdır. Ancak Kûfi çayı görüşü ile bir yere varılamayacağı kesindir. Çünkü kırk yıldır değişen bir şeyin olmadığı görülüyor.

MYRİOKEPHALON SAVAŞI KÛFİ ÇAYI BOĞAZI’NDA GERÇEKLEŞMİŞ OLAMAZ!!!

Bu konuyla ilgili kırk yıldan bu yana görüşlerimi sıralıyorum. Yakın zamanda yine bu köşemde yer alan yazılarımdan birinde, Kûfi Çayı Boğazı görüşünü savunan akademisyenlere, bu savaşın adı geçen boğazda geçtiğini ifade eden tarihsel gerçekler varsa açıklamalarını talep ettim. Ancak nedense suskunluklarını devam ettirmeye kararlılar.

Myriokephalon Savaşı zaferinin tarihsel gerçekleri derken, laf olsun diye yıllarca tekrarlanan şeyleri gündeme getiriyor değilim. Halen daha kırk yıl önceki şeyleri ısıtıp ısıtıp yeniden gündeme getirmenin bir gereği yok. Yeni gelişmeler ışığında bir kez daha bu konudaki tarihsel gerçekler ne diyor ona bakalım:

Bizans saray görevlisi Niketas Khoniates, Hıstoria adlı eserinde Bizans İmparatorunun ordusu ile başkentlerinden savaş yerine geldiği yolu net bir şekilde ifade ediyor. Buna göre Alaşehir (Philadelphia), Laodikeia. Honaz (Khonai), Lampe ve Dinar (Kelainai)’den sonra Khoma (Homa/Gümüşsu)’ya geliyor. Bizans ordusunun Khoma’dan sonraki hareketini ilgili eserden farklı bir yorum getirmeden ve farklı anlamlar yüklemeden aynen aktarıyorum: “…Bundan sonra imparator Khoma ve Myriokephalon (Bin kelle anlamına)’a geldi.”[i] Bu tarihsel bilgilerden anlaşılması gerekenler bellidir. Bizans ordusu önce Khoma’ya, Khoma’dan da Myriokephalon’a gelmiştir. İki yer arasında uzunca bir yol yürünmemiştir. Eğer Myriokephalon kalesi yaklaşık 30 km uzaktaki Işıklı Sarıbaba Tepesi’nde olsaydı, Bizans ordusu Khoma’dan batıya doğru 1 günlük mesafe daha yürümesi gerekecekti. Ancak yukarıdaki bilgilerde Bizans ordusunun Khoma’dan sonra “bir konak öteye” yürümesi gibi bir durum söz konusu değil. Bizans ordusu Khoma’dan sonra Myriokephalon’u geçtiğine ve Eumeneia yönüne doğru 30 km yol yürümediğine göre adı geçen yerin Kûfi Çayı Boğazı içinde olması mümkün değildir. Bizans ordusunun Eumeneia tarafına doğru yürüdüğünü iddia edenler, bu iddialarını boş sözlerle değil, tarihsel yayınlardaki gerçeğiyle kanıtlamalıdır. Bu bir konak öteye yürüme konusu Niketas’ta geçmediğine göre hangi tarihsel yayında var?

Bir de bir türlü kanıtlanamayan yıkık Myriokephalon kalesinin Sarıbaba Tepesi’nde yer aldığı iddiası var ki bunun da hiç bıkmadan temcit pilavı gibi ortaya koyulduğunu görüyoruz. Bizans ordusu Khoma’dan hemen sonra Myriokephalon’u geçtiğine göre, bu yerin 30 km ötedeki bir dağın tepesinde olması mümkün mü?Hiçbir tarihsel yayında böyle bir bilgi yok.

Ayrıca sormak gerekir; Tarihsel yayınlarda Khoma adı geçerken, Eumeneia neden geçmiyor? Ya da günümüzde Akgöz olarak bilinen su kaynakları o yıllardaki bilinen adıyla neden yok? Eumeneia’da Roma ve Bizans dönemi kalelerin olduğunu, Thomas Drew BEAR’ın Homa adlı kitapta yer alan ilgili makalesinde görülebilir. Prof. Dr. Tuncer BAYKARA ilgili eserinde[ii], Eumeneia’ya Türklerin yerleşmeye başladığı dönemlerden söz ediyor, 1176 yılı Bizans döneminden değil. Bu bölgelere yapılan Türk yerleşmeleri, Bizans ordusunun Khoma’ya geldiği yıldan (1176’dan) çok sonradır. Doğru okunması ve yorumlanması gerekiyor. Eumeneia’nın Türkleşme öncesinde iskânsızlıktan dolayı ıssızlaşması ile, 1176 yılında halen daha Bizans toprağı olması arasında doğrudan bir ilgi kurulamaz. Tuncer BAYKARA hoca Bizans ordusunun savaş öncesindeki hareketinde Eumeneia yoktu demiyor.

Sürekli okurlar iyi bilir, Kûfi Çayı Boğazı Myriokephalon Savaşı’nın Yeri Olamaz başlıklı yazılara yine bu köşemde yer verdim. Ancak kimileri tarafından yeterince okunmamış olduğunu görüyoruz. O halde şu Tzibritze konusuna yeniden dönelim. Niketas Khoniates ilgili eserinde “Bunun üzerine Sultan bir anlaşmaya varılamayacağını anlayarak, Bizans ordusunun Myriokephalon’dan hareket ettikten sonra geçmesi gereken ve ‘Tzibritze geçidi” adını taşıyan, yolun darlaştığı yeri işgal etti”[iii] diyor. Verilen bu bilgilerden anlaşıldığına göre Tzibritze, Khoma ve Myriokephalon’a yakın bir yerde ve geçit içindedir. 30 km sonraki bir boğazda değil.

Manuel Komnenos savaş sonrası İngiltere Kralı II. Henry Plantegenet’e yazdığı mektupta sözünü ettiği Çivrilçimani değil, Cybrilcymani’dir ve Türklerin Tzibritze adını telaffuz biçimidir. Aynen Tzympe adını Çimpe biçiminde söyledikleri gibi. Bu benzer telaffuzların örneği çok. Konu edilen Cybrilcymani’nin Çivril adına dönüştürülmesinin ciddi bir dayanağı yoktur. Ülkemizde yedi yerde daha Çivril adında yerleşmeler var. Acaba bu adlar da Tzibritze’den mi dönüştü? Aynı adı taşıyan yerlerde de boğaz ve Çivriçimanı adını taşıyan yerler var mıydı, sormak gerekir.

Çivril, 1176 yılında kurulu değildi. Kurulu idiyse, o dönemin belgelerinde adı neden geçmiyor? Niketas Khoniates Khonai (Honaz)’li olduğuna göre, Çivril yakınlarından Kûfi Çayı Boğazı’na giren Bizans ordusunu, Çivril’den değil de Khoma’dan diye yazmasını nasıl yorumlamamız gerekiyor? O halde Niketas’ın yanlışlığı kanıtlanmalıdır. Bu konunun içinden 30 km batıya doğru bir konak öteye yüründü denmesi çözüm getirmiyor.

Bir çelişki de Çybrilcymani söyleniş biçimi Çivrilçimani edilerek, “Çivril’in arkasındaki geçit” anlamı yüklenmiş olduğudur. Çivril’in 1176 yılında varlığı bilinmiyorken, böyle bir anlam yüklemenin gereği var mıdır? Anlatmak istediği, Çivril adının Tzibritze’den gelmediğidir. Çünkü ilçemiz Çivril’in adı tek değildir, bu adı taşıyan başka yerler de vardır ve hepsi de Türk yerleşmeleridir.

Hani bu Tzibritze, geçidin darlaştıktan sonra gelen bölümü idi? Bu durumda ilçemiz Çivril’in kurulduğu yeri Kûfi Çayı Boğazı içinde mi arayacağız? Eğer Tzibritze’yi Çivril diye okur isek, Çivril boğaz içindeydi gibi bir söylem ortaya çıkar. Peki, şimdiki yerine ne zaman taşındı?

Ayrıca Tzibritze, Çivril’in adlarından biri olamaz. Çünkü Niketas Khoniates Tzibritze’yi Khoma yanındaki geçidin içinde olduğunu belirtiyor.

Cybrilcymani, “Çivrilçimani” edilerek, Çivril, Bizans belgelerinde yer alınıyor deniliyordu. Ancak şimdi de “Çivril arkasındaki geçit” anlamı yüklenmiş olduğu görülüyor. Bizans döneminde henüz Çivril yokken nasıl bir boğazın adına ilham kaynağı olabilir, İlham kaynağı olması gereken hemen yanındaki Eumeneia dururken? Çünkü bu boğazın Çivril yanından girişi yaklaşık 12 km. Ama Işıklı (Eumeneia) hemen yanında.

Daha önce yazdım yine yazayım, savaş sonunda yapılan barış anlaşmasında Dorylaion ve Soublaion kalelerinin yıktırılması şartı yer alıyordu. Bizans ordusu Sublaion’un yıktırılması şartını yerine getirdi. Bu yıkılan kale Khoma yanında. Sanırım Kûfi Çayı Boğazı görüşünü savunanlar da bu kalenin Gümüşsu’nun hemen yanında olduğu görüşünde aynı fikirdeler. Eğer bu savaş dedikleri gibi Kûfi Çayı’nda gerçekleşti ise, Bizans ordusu Soublaion kalesini yıkmak için tekrar doğu yönüne mi gitti? Hiçbir tarihsel kaynakta böyle bir gidişten söz edilmiyor. Yok, o kale de Kûfi Çayı Boğazı’nın yakınlarındaydı deniyorsa, Sarıbaba Tepesi çevresinde o kaleye de bir yer bulunması gerekecek. Görüldüğü gibi ortada gözle görülür bir çelişki var.

Kûfi Çayı Boğazı vadisinden (Işıklı’dan Sandıklı’ya giden tarihsel yol) tarihsel yolun geçmesi, bu boğaz içinde savaş olduğuna kanıt olamaz. Asıl önemli olan tarihsel yayınlardaki bilgilere dayanarak Bizans ordusunun bu boğaza nereden geldiği, buraya hangi bölgeden girdiği ve içi su dolu boğazda nasıl savaştığı gibi konulara açıklık getirmektir.

O halde Myriokephan Savaşı zaferi Çivrilçimani’de olmuştur demenin tarihsel geçerliliği yoktur.

Çivril’in adı Bizans belgelerinde geçiyor deniliyor ama nedense hiçbir tarihsel yayında adı yok. Çivril, Roma ve Bizans döneminde var mıydı, sorusuna da halen daha ses yok.

[i] Niketas Khoniates, Hıstoria (I OANNES VE Manuel Komnenos’un Devirleri), sayfa: 123, Ankara, 1995

[ii] Tuncer Baykara, Selçuklu ve Beylikler Döneminde Denizli, ,IQ Kültür Sanat Yayıncılık, sayfa: 162, İstanbul, 2007

[iii] Niketas Khoniates, Hıstoria (I OANNES VE Manuel Komnenos’un Devirleri), sayfa: 124, Ankara, 1995