Her geçen gün bu savaşın nerede gerçekleşmiş olabileceğiyle ilgili yeni yeni yerler gündeme geliyor, ilk kez gündeme gelen bu yerler için ezber bozulduğu ileri sürülebilir. Ancak Düzbel Geçidi görüşü için bu mümkün değil. Çünkü 1883’lü yıllarda bu görüş ilk baştan ortaya atıldı. Yani bu geçit konu edilerek “ezberin bozulduğu” söylenemez.
Ayrıca eğer konu edilen yer Düzbel Geçidi ise “Çivril sınırları içinde” gerçekleştiği ileri sürüşü de tam gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Geçit içinde Denizli –Afyonkarahisar sınırı mevcuttur ve bu geçidin 9 km’si Denizli il sınırı içinde, 8 km’si de Afyonkarahisar il sınırı içindedir. Sadece Afyonkarahisar’dan söz etmek de mümkün değildir. Her iki kısım da bir bütünün parçalarıdır. Sanki yeni keşfedilmişçesine sadece bu ilden söz edildiği sosyal medyada yer alıyor. Geçmiş tarihi olayları o zamanın ve tarihsel gerçeklerin ışığında ele alınması gerekiyor.
Sık sık yinelediğim gibi Bizans belgelerinde Çivril’in adı geçmiyor. Adı geçen geçit içindeki Tzibritze. Her şeyden önce savaşın gerçekleştiği 1176 yılı itibarıyla Çivril adında bir yerleşim yeri yoktu. Öncelikle 1176 yılında Çivril vardı denmesi için bunun kanıtlanması gerekir. Yani Çivril o yılda da vardı denmesinin anlamı, Bizans döneminde de vardı ile eşdeğerdir. Peki, günümüzde Çivril Ovası (çok önceki yıllarda Işıklı Ovası adıyla tanımlanmakta idi)’nda Bizans döneminden bu yana hiç mi yerleşim yoktu, elbette vardı. Burası Homa yerleşmesiydi. 1960’lı yıllarda bu yerin adı masabaşı uydurmacılığıyla Gümüşsü edildi. Ancak günümüzde de Homa, Homalı biçimindeki tanımlamalar unutulmuş değildir.
Çivril Ovası’ndaki köy ve kasaba yer adlarının günümüzde bile Oğuz boylarından kuvvetli izler taşıması göz ardı edilemez. İhtimal ki özellikle Batı Anadolu’nun Ege kıyılarına kadar Türk yerleşmelerine açılması, bu topraklarda da tarihsel süreç içersinde kendini hissetmiştir. Bu tarihsel sürecin altını çizmekte yarar var, Bizans ve Selçuklu dönemlerinde özellikle bu bölgede de sık sık el değiştirmeler olmuş ve belli yıllar arasında şehirlerin kimi zaman Türklerin kimi zaman da Bizanslıların eline geçtiği olmuştur. Konya’nın Selçuklu, Konstantinapolis’in de Bizans başkenti olduğu yıllarda, özellikle Dorylaion ve Afyonkarahisar, Konya hattı her iki devletin çatışma alanları, yani sınır bölgesi olmuştur. Myriokephalon Savaşı sonrasında Denizli ve çevresi ancak 1206’lı yıllarda tamamen Türklerin eline geçmesiyle, kalıcı yerleşmeler yoğunluk olarak bu tarihten sonra gerçekleşmiştir.
Özellikle Dorylaion (Eskişehir) ve Konya hattındaki yol güzergâhlarında Selçuklu han ve kervansarayları Akdeniz kıyılarına kadar uzanmış iken, daha sonraki yol güzergâhlarında bu sıklığı göremiyoruz. Denizli yolu üzerinde Akhan, Çardak ilçesinde Han-ı Abat Selçuklu hanları olsa da, ilçemiz merkezinde böyle bir kervansaray veya han yok veya günümüze kadar gelebilmiş değil. Sadece bir yol güzergâhı olarak Beycesultan’da böyle bir oluşumun izlerinden söz ediliyor olsa da Çivril’in varlığını Myriokephalon Savaşı’nın gerçekleştiği yılla ilgili ortaya koyabilmek şimdilik mümkün değil.
Kimilerinin yayınlamış olduğu makalelerde Peltai ile Çivril’in eşleştirdiği görülüyor. Yani anlatımlarından Peltai’yi Çivril’in atası gibi gösteriliyor. Ancak tarihsel gerçeklerle bir ilgisi yok. Aynı makalede Beycesultan kanıt gösterilerek Çivril’in tarihi 5000 yıl öncesine götürülse de bunun da tarihsel bir gerçekliği yok. Aslında sözü edilmesi gereken, Çivril’in kurulu olduğu bu topraklardır. Ama sadece Çivril’den söz edilince, sanki o yıllarda da varmış gibi bir anlam çıkıyor.
En başından belirtmekte yarar var, sözü edilen ilçemiz Çivril’in kurulu olduğu topraklar. O yüzden “Çivril olamasaydı, Türkiye olmazdı” demenin de mantığı yok. Zaten Myriokephalon Savaşı’nın gerçekleştiği yılda Çivril yoktu. Elbette Anadolu’nun Türk yurdu olmasında Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türk tarihi bakımından ikinci önemde olan Myriokephalon Savaşı’nın gerçekleşmesi nedeniyle Çivril’in kurulu olduğu topraklar da bu öneme sahip. Günümüzde sadece tarihsel bağlamda sahiplenilmesi de doğal.
Yine sosyal medyaya yansıyan kimi yazılarda konu ile ilgili coğrafi yer adlarının tahrif edildiği ve başka yerlerde gösterilmeye çalışıldığı görülüyor. Bu coğrafi yer adlarından Philadelphia (Manisa- Alaşehir), Laodikeia ve Menderes kaynakları başka yerlerde gösterilmeye çalışılıyor. Bu gibi zorlamalar bu savaşın yerini arama çalışmalarını çıkmaza sokuyor. Gerçek olan tarihsel yayınlardaki gerçeklerdir. Bu gerçekleri göz ardı etmenin gereği yoktur.