Mustafa Kemâl Atatürk, 1920’li yıllarda bir ülkenin kalkınması için yer altı ve yer üstü zenginliklerinin değerlendirilmesinin ve sanayileşmenin temeli olan madenciliğin ekonomik kalkınma açısından ne kadar önemli olduğunu anlatmıştı.

Bu konuda donanımlı maden mühendisleri yetiştirmenin gerekliliğine değinmiş ve “maden hayattır insanı maden yaşatır” diyerek bu görüşünü destekleyen adımlar atmıştı. Dünyada madenciliğin geliştiğini ve ülkemizin de bu alanda geri kalmaması amacıyla maden ve enerji alanında bir iktisadi devlet kuruluşu olan Etibank’ın kurulmasını sağlamıştı. Amacı, elektrik ve enerjide kendi üretimini sağlamak ve dışa bağımlılığı mümkün mertebe azaltabilmekti.

O zamandan bu zamana, dünya devlerinin yönetiminde olan madencilik sektöründe ne yazık ki doğalgaz olsun, petrol olsun dışa bağımlılığımız günden güne arttı. Bu konuda maden arama çalışmalarımızı arttırırken, ne yazık ki dünya devlerinin aldığı önlemleri almakta geciktik ve çok ağır bedeller ödedik, hala da ödemekteyiz.

Pek çok konuda olduğu gibi, başımıza gelmeden önlem alma noktasında epey ağır işleyen bir düşünce yapısına sahibiz, ancak ölümlü kazalardan sonra harekete geçmek gibi bir yanlışa düşmekteyiz.Üstelik pek çok ölümlü iş kazalarından sonra bile gereken dersi aldığımızı söylemek zor.

Bunun sebeplerini onlarca kişi dile getiriyor. Kısaca kâr odaklı şirketlerin madenlerde gerekli tedbirleri almaması diye özetlenebilir. Üstelik kazalardan sonra sorumluların gereken cezayı almaması da önlemleri geciktiriyor.

En yakın örneklere gidersek;2014 yılında Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan ve 301 madencimizi kaybettiğimiz maden kazası Türkiye madencilik tarihinin en acı veren olaylarından birisiydi.

1992 yılında Zonguldak’ta yaşanmış ve 263 kişinin vefat ettiği bir maden kazasını bile geride bırakan bu trajik kaza; tüm Türkiye’nin şapkasını önüne koyarak düşünmesini sağlamıştı.O günlerde yaşanan Ermenek maden kazasından sonra da meclisten gerekli yasalar geçmesine rağmen, ne yazık ki hala iş kazalarının önlenememesi durumuyla karşı karşıyayız. Bu hafta, Bartın’da 41 insanımızı yitirdiğimiz bir başka kaza daha gerçekleşti ve çok üzgünüz.

Bu kazalar gerçekten neden oluyor, nerede hata yapıyoruz, bir daha benzer acıları yaşamamak için neler yapmak gerekir, tüm bu soruların artık daha teknik bir şekilde cevaplanması gerektiği noktadayız.

Konunun uzmanı kurumların madencilik sektörü üzerine yayınladığı raporlara bakıldığında, 2000’li yılların başından beri 3000’den fazla madencinin hayatını kaybettiğini, meslek hastalıkları açısından da ülkemizdeki en riskli mesleğin kömür ocaklarındaki madenciliğin olduğunu görürüz.

Ayrıca ülkemiz ile ABD gibi diğer ülkelerdeki üretim hacmi, işçi sayısı vb bilgileri kıyaslanarak hazırlanan raporlara baktığımızda, özellikle kömür ocaklarında yaşanan kaza oranlarının ülkemiz açısından çok olumsuz bir durumda olduğunu anlarız.

Sonuç olarak, bu sektörün önemi herkes tarafından anlaşılmışken; doğayı, tarımı ve çalışanları koruyan bir anlayışın gelişmesinin önemini daha acı bedeller ödemeden kesinlikle öğrenmeliyiz.