Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar bilmecesinin bir örneği de madencilik ve insanlığın gelişmişlik seviyesi hakkında söylenebilir.

Zira taş, tunç, demir çağlarından beri madencilik geliştikçe insan yaşamı gelişmiş, insan yaşamı geliştikçe de madencilik alıp başını gitmiştir.

Yüzyıllar boyunca yerkabuğunda doğal olarak bulunan minerallerin, kayaçların çıkarılması sayesinde madencilik gelişirken; bakır, demir, kurşun, değerli taşlar gibi pek çok maden kaynağı günümüz teknoloji çağının da en temel hammaddesini oluşturmuştur.

Özellikle son 200 yılda sanayileşmenin hızla gelişmesiyle birlikte, daha fazla maddeye ihtiyaç duyan bir sistemin oluşması madencilik sektörü ile insanlığın gelişmişlik seviyesini ayrılmaz bağlarla bütünleştirmiştir.

Eğer madenler olmasaydı günlük hayatta konforla yaşamamızı sağlayan cep telefonları, otomobiller, uçaklar, binalar yapılamaz, rüzgâr ve güneş enerjisi sistemleri, tıp dünyası, tarım sektörü gibi onlarca sektör gelişemez, belki de madenler yerine onlarca ağacı kesmek zorunda kalabilirdik. Bu nedenle madenciliğe karşı olmamız söz konusu bile olamaz. Üstelik madencilik demek istihdam demek…

Neye karşı çıkıyoruz, madencilik gelişirken çevrenin, havanın, suyun, toprağın kirlenmesine karşı çıkıyoruz. Doğaya tahribatın minimum seviyeye indirilmesini, insan sağlığına zararlarının en aza indirilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını talep ediyoruz. Madenler çıkarılırken son derece güvenilir iş sahalarının oluşturulmasını elzem görüyoruz.

Çünkü yaklaşık 8 milyar insanın yaşadığı dünyamızda her an daha fazla enerji, daha fazla metal ve daha fazla sanayi ürünü taleplerini karşılamak adına tedbirsiz ve bilinçsizce yapılan madencilik faaliyetlerinin riskleri de bir o kadar büyük bir hızla artmaktadır.

Doğayı yalnızca doğal kaynak deposu olarak görmek;insanların kendilerine, başkalarına ve çevreye verebilecekleri en büyük zararlardan birisidir.Doğayı, doğal kaynaklar söz konusu olduğunda ikinci plana atan şirketlerin/ülkelerin karşılaştığı sorunlar bu gerçeği tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkarmaktadır. Doğal kaynaklara ulaşımda suya, havaya, toprağa zarar vermeden çıkarılabilen maden sayısı çok az iken, yalnızca doğaya değil, insan sağlığına da olumsuz etkileri herkesin bildiği bir gerçektir.

Bir coğrafyada maden aramaları sırasında; havaya yayılan tozlardan türlü rahatsızlıklar ortaya çıkıyorsa, akarsulara/denizlere/içme sularına/yer altı sularına karışan kirli atıklar önlenemiyorsa, doğal kaynak arayışından en çok da tarım alanları zarar görüyorsa, insanların sağlıklı bir yaşam sürmesi beklenemez.

Özetle, madencilikte kazanılacak gelirleri hesap ederken, yerine konamayacak kayıpları ve riskleri her zaman çok iyi analiz etmek önemlidir.

Madenciliğin doğasında, doğal kaynaklara ulaşmak isterken büyük riskleri göze almak vardır ancak, madencilik sektörünün öncüsü olan ülkeleri örnek almak, bütün güvenlik tedbirlerini çok dikkatle takip etmek ve uygulamak, madenleri çok sıkı denetimlerden geçirmek madencilik faaliyetleri sırasında yaşanacak tüm olumsuzlukları en aza indirmek için olmazsa olmaz adımlardandır.

Yer altı zenginliklerinin güvenle çıkarıldığı bir dünya dilerim.